'bir avuç çocuk'

32 2 0
                                    

A-oh! Sanırım burada 'sıçtık!' demem gerekiyor. Her neyse. Zaten bu konuda bilgim vardı. Aptal İgor dilini tutmayı bilmiyor. Eros şaşkın mı? Hayır. Çünkü o da biliyor.

"Nasıl bulurlar?"

"Kasabanın ortasında sizi bekliyorlar."

"Hepsi Miya'nın suçu! O söyledi yerimizi!" diyen Adriana'ya sinirle döndüm.

"Sen kes sesini! Göreceğiz kimin suçu!" diye tısladım.

"Kesin sesinizi!" diye araya girdi Eros.

"Kasabaya gidiyoruz."

"A-ama onlarla karşılaşmak için hazır mıyız?" diye sordu Adriana.

"Götün yemiyorsa geride kal!" diye tısladım. Bir kaç uyarı geldi ama aldırmadım.

"Var mı gelen?" diye sordum.

"Kendi tarafına geçmek için can atıyorsun değil mi Miya?" Ben bu çocuğa boşu boşuna ukala demiyorum. Ukala işte.!

"Ares. Kes sesini. Geliyor musunuz?" diye sordum.

"Geliyoruz." Hepimiz bizi izleyen ve kararımızla yürümeye başlayan Büyük Anne'nin peşine takıldık.

"Vay vay vay.. Büyük kahramanlar! Hadi ama bu çocuklar mı alt edecek bizi?" diye sordu, orta yaşlı bir adam. Bunun üzerine İgor kahkaha attı. Yaklaşık on beş kişi gelmişlerdi.

"Haklısın baba. Bir avuç çocuk sonuçta bunlar."

"Ve biz bir avuç çocuğa savaş haberi vermeye geldik."

"Ne kadar boş laflar bunlar." dedim alayla.

"Sadede gelin." dedim sonra ciddiyetle.

"Miya, rol yapmaya gerek kalmadı artık. Kanatlarımız altına gel." dedi İgor gevşek gevşek. Bu kez kahkaha atan bendim.

"Ve Adriana. Biricik kızım. Babana gel prensesim." Ekibe döndüm. Hepsi donmuş, karşı tarafa sırıtarak ilerleyen Adriana'ya bakıyordu.

"Hadi Miya." diye ısrar edince iki adım atıp durdum.

"Hani 'bir avuç çocuk' olarak tabir ettiğiniz grup var ya. Hah işte o bir avuç çocuğun en küçüğü tarafından fena kafalandınız gençler!" dedim ve gülümsedim.

"Bence tam zamanı Eros.?"

"Öyle Miya. Rainshee'ler.. Tam zamanı!!" diye bağırınca onlarca minik kanatlı şey üstlerine çullandı. Biz kötü kahkahalar atarken, karşı taraf lanetler yağdırıyordu.

"Ama rainshee'leri tek mi bırakacaksınız?" diye sorup saldırıya geçtim. Tabi ki de Adriana'ya saldırdım. Bizi gören İgor bana saldırmaya kalktı. Ve bizi gören Eros İgor'a daldı. Evet daldı. Sağ çıkabilir mi, tartışma konusu. Neyse biz karşımdaki kaltağa dönelim.

"Kimmiş bakalım casus?" diyip tokat attım.

"Sen-" diyip saçımdan tuttu.

"Seni ucuz fahişe!" diyip gücümü kullanarak kendimden uzaklaştırdım. Sonra önümde diz çökmesini sağladım. Sırıtıp burnunu tekmeyle kırdım.

"İgor! Kardeşini al, gidiyoruz!" diye bağıran adamı duyunca zaferle sırıtıp son bir tekme daha salladım.

"Bunu ödeyeceksin!"

"İnşallah İgor İnşallah!"

"Hepinize ödeteceğim!" Onlara hareket çekip el salladım.

"Çok ayıp cadı!" diye gülüp bana sarıldı Eros.

"İyi oldu." diyip oh çektim.

"Sanırım sana bir özür borcumuz var." diye ensesini kaşıyarak yanıma geldi Mason. Burnum havada, kollarımı göğsümde bağladım.

"Evet Miya."

"Hm. Biraz."

"Ben geldim- Oha burada ne oldu lan?" diyen Doğu'ya gözlerimi devirdim.

"Küçük bir savaş oğlum." dedi Büyük Anne.

"Evet, ben yaşlı bir insanım. Şimdi siz Miya'dan özür dilerken, ben dinleneceğim." dedi ve merakla pencereye çıkmış halka döndü.

"Gösteri bitti, girin evlerinize! Kahramanlarımız hediyeleri sonra kabul edeceklerdir." Anlamasam da şelaleye doğru yürümeye başladım. Arkada Mavi Doğu'ya olanları anlatıyordu.

"Özürlerini kabul edecek misin?"

"Evet ama hemen değil."

"Cidden cadısın sen." diyince güldüm.

"Kimse kusura bakmasın, iki günlük kıza tercih etmeyeceklerdi beni. Hıh!"

Güldü. Bende güldüm.

-*-*-*-*-*-*-*-*-*-

MULTİ: KARŞI TARAF KAÇARKEN MİYA.

KORKUSUZ (ASKIDA!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin