12.Portre

170 34 17
                                    

Oturduğumuz masada Park Jimin'in gerginlikle salladığı dizi dışında herhangi bir ses çıkmıyordu. Uzun süredir mal alışverişinde bulunduğumuz pek çok tüccar bizimle ilişkisini kesmek istemiş olduğunu dile getirmişti. Dün akşam ise şimdiye kadar sadece bizden toprak alan eski bir müşterinin de bu konuda haber yollaması üzerine Park Jimin ve ben bizzat onun çalıştığı binaya kadar gelmiştik. Park Jimin gerginlikle ayağını ve elindeki bastonunu ritmik bir şekilde yere vurarak yaşlı adama bakıyordu.

"Walter Bey, büyük hayal kırıklığına uğradığımı söylemeden edemeyeceğim."
"Park Jimin, biliyorsun bu bir ticaret meselesi. Her zaman herkes birbirinin ortağı kalamaz."
"Dediğiniz cümlede epey haklı olmakla birlikte bu düşünceye inancınız neden şimdi tohumlandı bilmek isterim."

Yaşlı adam gözlüğünün üzerinden Park Jimin'e baktıktan sonra öksürerek boğazını temizledi, cevap vermek yerine önündeki kâğıtları okumaya başladı. Bu durum Park Jimin'i epey kızdırdığını bildiğimden onu beklemeden ben söze girdim.

"Efendim, bu soruya bir cevabınız yok mu?"

Yaşlı adam sanki soruyu ben değil de Park Jimin sormuş gibi ona yaklaştı. Eline aldığı kâğıtları tekrar bir kenara bırakıp ellerini kenetledi.

"Bu diyeceklerimi benden duymuş olma ama Stumpf Bey ve ortakları senin hakkında epey laf taşıyor. Söylediği sözler epey mayhoş, insanların akıllarını bulandırıyor. İnsanlar bu kötü sözlerle anılan biriyle iş yapmak istemiyor."

Park Jimin birkaç saniye öylece Walter Bey'e baktıktan sonra oturduğu koltuğun en ucuna kadar kayarak yaşlı adama oldukça yaklaştı.

"Bu mayhoş sözler ne ise sizin de epey aklınızı bulandırmış, belli oluyor."
"Bunun için beni suçlayamazsın, değil mi? Bu bir unvan meselesi eski ortağım, insanın soyadından daha değerli neyi var ki bu dünyada?"

Adamın söylediği sözlerin tatsızlığı kulaklarımdan başıma nüfuz ederek ağzımda kötü bir tada neden oluyordu. Bir insanın soyadından daha önemli bir şey olmadığını iddia edenler, yeri geldiğinde Tanrı'nın büyüklüğünden de bahsetmemeliydi.

"Senin için erkek düşkünü bir ressam diyorlar. Yazdığın her şiirde, yaptığın her resimde ayrı bir ahlaksızlık taşıdığını; eğer bir an önce tövbe etmezsen bu topraklara uğursuzluk getireceğinin konuşmasını epey yapıyor. Evini şehirden uzakta kurmanın sebebini bile bu ahlaksızlıkları daha rahat yapabilmek için olduğuna bağlıyor. Ayrıca bildiğiniz gibi kilise-"
"Bu kadarı yeterli!"

Park Jimin eliyle Walter Bey'in susmasını işaret ederken aniden ayağa kalktı. Walter Bey de korkmuş olmalı ki yerinden sıçradı.

"Jungkook hazırlan, Stumpf Bey ve arkadaşlarını ziyarete gidiyoruz."
"Pe-peki efendim."

Dışarı çıkmak için hazırlığımızı yaparken Walter Bey ise panikle yanımızda bize ayak uydurmaya çalışıyordu. Onun ismini vereceğimizden öyle korkuyordu ki az önceki kendinden emin ve ukala halinden hiçbir şey kalmamıştı. At arabasına geçmek için hazırlanırken hala boş laflar ettiğini gördüğüm Walter Bey'in yanına gelip uzun bir süre yüzüne baktım.

"Walter Bey, bu kadar endişe duyacaksanız bundan böyle Park ailesine dair herhangi bir sohbette bizzat bulunmamanızı şiddetle öneririm. İzninizle."

Arabaya bindiğimizde Park Jimin sinirle tırnaklarının kenarlarını yoluyordu. Oldukça sinirli olmakla birlikte düşünceliydi de. Onu biraz olsun iyi hissettirmek için deri eldiven giyen küçük ellerini yavaşça kavradım, o ise yüzünü küçük pencereden çevirmeden elimi sıktı, birkaç kez okşadı.

The Last Portrait ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin