13.Portre

157 33 19
                                    

"Park Malikânesine geldik!"

Arabacının sesi gelip de durduğumuzda hava biraz kapalıydı. Kışı terk etmek üzereyken Almanya sınırları içinde hala basık bir hava hâkimdi. Kapı açılıp da indiğimizde Adelbert kapıda bizi bekliyordu. Birbirimize bakıp gülümsedikten sonra büyük gösterişli kapıdan içeri girmiştik. Bugün buraya bizzat Park Jimin'in babası tarafından çağrıldığımız için bir nebze endişe taşısam da gülümseyerek evin içinde kendimden emin adımlar attım.

Park ailesine saygılarımı sunup da büyük salondan ayrıldığımda Adelbert'in beni çağırdığını fark ettim. Kendisine ve bana mutfakta güzel bir çay hazırladıktan sonra karşıma oturduğunda bana bir şeyler anlatacağından emindim. O ise bir süre beni izledi daha sonra elini bileğime koyup gülümsedi.

"Her gördüğümde daha da büyüyorsun sanki, daha bu kapıdan içeri girişini dün gibi hatırlıyorum."
"Kaç ay oldu buraya geleli, hep aynı şeyi söylüyorsun Adelbert."
"Doğru, hala alışamadım."

Adelbert'in samimi sözleri beni güldürse de söylemek istediğinin başka bir şey olduğunu biliyordum. Çayımdan birkaç küçük yudum aldıktan sonra samimiyetimize güvenerek kendisine yaklaştım.

"Söylesene Adelbert, Park Bey bizi neden çağırttı buraya?"

Adelbert mutfaktaki aşçılara saçma görevler vererek oradan uzaklaştırırken ben de konuşmak için onların gidişini bekledim. Herkesin çıktığından emin olduktan sonra o da sandalyesini bana yaklaştırdı.

"Park Bey, Stumpf Bey'in Küçük Bey için yaptığı fenalıkları biliyor. Bu arada Stumpf Bey'i tanıyor musun?"

Hoşnutsuz bir şekilde kafamı 'biliyorum' anlamında salladım.

"Dediğim gibi, Park Bey Stumpf'un iğrenç planlarından haberdar ama bunun önüne geçmenin bir yolunu bulamıyor. Küçük Bey için endişeli ama bildiğin üzere ikisinin arası oldukça bozuk durumda."
"Dediklerinde haklısın ama Park Bey bir fikri olmadan bizleri buraya çağırmaz, yanılıyor muyum?"
"Benden duymuş olma ama Park Bey sanırım bu söylentilerin önüne geçmek ve ailesini sosyeteye tam anlamıyla dâhil etmek için Küçük Bey'i evlendirmeyi düşünüyor."

Çay bardağını havaya kaldırmıştım ki ani bir hareketle yerine koydum. Evlilik kelimesinin kulaklarıma nüfuz etmesi ile tüylerim ürpermişti. Bir süre sanki anlayamıyormuş gibi Adelbert'e baktım.

"Rengin değişti Jungkook."
"Evlilik buna bir çözüm mü sence? Park Jimin'in evlenmesi bütün bu sorunların önüne mi geçecek?"
"Bunu ben bilemem ama konu akışını değiştireceği kesin. Park Jimin hakkındaki 'erkek düşkünü' hitabını silebilmenin belki de tek çözümü."
"Saçmalık!"

Sinirlerime hâkim olamadığım için elimi yanağıma yaslayarak cam pencereye döndüm. Adelbert ise istemsiz verdiğim tepkilerime bir anlam yükleyemediği için şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

"Neden bu kadar tepki verdiğini anlamak epey güç Jungkook, er ya da geç zaten Park Jimin'in de evlenmesi gerekecek. Park soyunun tek varisi o, başka seçeneği yok. Hem evlilik çağına geldi de geçiyor."
"Sen gerçekten Park Jimin'in evlenmesinin bu sorunların önüne geçeceğini mi düşünüyorsun? Park Jimin'i gerçekten tanıyor musun? O asla bunu kabul etmeyecektir."
"Kabul edip etmemesi önemli değil, eğer ailesi yapmasını zorunlu kılarsa yapmak zorundadır. "

Adelbert dediğim şeye epey bozularak çayını içmeden fincanla birkaç dakika oyalandıktan sonra gözlerimin içine gökyüzü rengi gözleriyle kınar gibi baktı.

"Hem sen dünkü çocuk, Park Jimin'i benden daha iyi bildiğini mi iddia ediyorsun?"

Bir şey demedim, Adelbert'le konuşarak canımı daha fazla sıkmak istemiyordum. Ondan özür dilemeye de niyetim yoktu. Eski Jungkook olsam bu tatsız sohbetin bitmesi ve unutulması için özür dileyip gülünç şakalar yapardım ama şu an gerçekten kimseye müsamaha gösterecek sabrı kendimde bulamıyordum.

The Last Portrait ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin