19.Portre

148 30 14
                                    

1826, Haziran Sonu

Evdeki küçük belli başlı eşyaları çoktan karton kutuların içine yerleştirmiştik. Kendimizle birlikte götüreceğimiz pek az eşyamız vardı. Park Jimin çalışma odasındaki tablolara bakarken epey keyifsiz duruyordu.

"Efendim bir sorun mu var?"
"Düşünüyorum da Jungkook... Portreni gitmeden önce tamamlamayı planlamıştım ama gördüğün gibi yarım kaldı."
"Fransa'da devam edersiniz, olmaz mı?"
"Olur olmasına da... Bu tablo Almanya'ya ait bir parçaydı, bu tablo Almanya'daki sendin Jungkook."
"O zaman Fransa'da bir yenisine başlayabilirsiniz."
"Önce bunu bitireceğim."

Park Jimin'in portreme karşı sıkı tutumu beni şaşırtsa da son cümlesinden sonra herhangi bir öneride bulunmadım. Eşyaları yavaştan da olsa toplayıp bir köşeye yerleştirmemiz gerekiyordu. Ayrıca bizler yolculuğa çıkmadan önce eşyaların da yük vagonlarına verilmesi lazımdı, yapılacak çok fazla şey vardı ve bunların arasında beni en çok düşündüren şey aileme haber vermekti. Onlar Fransa'ya gideceğimden bir haber köydeki yaşamlarına devam ediyordu. Berlin'e geldiğimden beri yaklaşık altı ay olmuştu ama onları bir kez bile görmeye gidememiştim ve şimdi, belki de sonsuza dek veda etmem gerekiyordu hem de bir mektupla.

Park Jimin'in bezlere sarılı tablolarını aşarak alt kata indiğimde odama geçip mektubu yazmak için kollarımı sıvadım. Anneme ve babama burada yaşadıklarımı, Park Jimin'le olan ilişkimi ve nicesini anlatabilecek dürüstlüğü kendimde bulamıyordum o yüzden ne demem gerektiği konusunda sürekli şüpheye düşüyor, ne dersem bana daha çok hak verirler diye sürekli fikir değişikliğine gidiyordum. Mektubumu yazmayı bitirdikten sonra şöyle bir satırlar arasında göz gezdirdim.

"Çok sevgili annem ve babam,

Mektubuma nasıl başlayacağıma bilemiyorum, umarım ki bu satırları okurken bana her zamanki gösterdiğiniz anlayış ve şefkati yine gösterebilirsiniz. Öncelikle sizlerin beni köye ziyarete gelmem konusunda beklediğinizi epey iyi bilmekteyim. Hatta babam beni bu pahalı kıyafetler içinde görmek istediğini bizzat dile getirmişti ama üzülerek söylüyorum ki uzun bir süre daha sizlerle buluşmamız mümkün değildir. Yakın bir zamanda Fransa'ya gitmem icap etmektedir. İş maksadıyla ben ve köşk sahibim Park Jimin trenle yolculuğa çıkacağız. Bizlere orada yardımcı olacak dostlarımız var, o yüzden merak etmenize gerek yok. Temmuz başında çıkacağımız yol epey uzun ama sonucunda bizi daha iyi şeyler bekliyor olacak.

Dönüş tarihimiz şu an için belli değil, o yüzden sizleri bilgilendiremiyorum ama Fransa'ya gittiğimde de mektup yazmaya ve sizlere para göndermeye devam edeceğim. Sabırla benim mektubumu beklemenizi rica etmekten başka çarem şu an yok. Sizleri seviyorum, Tanrı sizlerin koruyucusu olsun.

Oğlunuz Jungkook."

Yazdığım bu kısacık mektubun içimdeki tüm fırtınaları bastırmak için ne kadar da yalın kaldığını fark ettim. Bunu okuyan ailem benim buralardan kaçıp gittiğimi düşüneceklerdi ki haklı da olacaklardı. Bu şekilde onlardan ayrılmak belki de son dileğimdi ama yine de bazen yapabileceğimiz çok da fazla şey olmazdı.

Mektubumu şehir merkezindeki posta merkezine bırakıp geldiğimde Park Jimin de bugünkü yolculuğumuz için hazırlanıyordu. Bugün Park Jimin'in şehrin diğer ucunda yaşayan halasını ziyarete gidecektik. Park Jimin'in halası aileyle içli dışlı olmayı sevmezdi ve gerekmedikçe aile toplantılarına ve balolara katılmazdı. Kendisiyle şimdiye kadar sadece bir kez konuşma fırsatını edindiğim için hala hakkında pek fikrim yoktu ama Park Jimin çoğu aile üyesine göre halasına daha çok içtenlik gösterirdi.

Giriş kapısında deri eldivenlerini bileklerinden geçirirken Park Jimin kaşlarını kaldırarak bana baktı.

"İşlerini bitirdin mi? Birazdan yola çıkacağız ve akşamı orada geçirmemiz pek mümkün."
"Dün gece hazırlığımı yapmıştım sadece üstüme ceketimi ve şapkamı almam yeterli."
"İyi o halde, Conrad'a seslen de evrakların bulunduğu bez çantayı arabaya kadar getirsin."

The Last Portrait ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin