•
Her yerde teğmenden kaçarken bir tarafı da görmek istiyordu. Bu öyle saçma bir çelişkiydi ki... Her uvzu farklı çalıştır ve farklı şeyler istiyorlardı sanki.Bir tarafı o yıkılmaz dağın eteklerinde soluklanmak, sularından içmek, toprağına karışmak istersek bir tarafı da; kaçıp kurtulmak, kendi dağının efendisi olmak, kalbini çılgınlar gibi atmasına neden olan bu giriftten uzaklaşmak istiyordu.
Ne yaman çelişkidir ki sonunda adımları hep Karanın olduğu yerlerde son buluyordu. Ne ara bu kadar tutulduğunu bilemedi. Kafası karışıktı ama Karan vurulduğu zaman onsuz nefes almanın ne kadar imkansız olduğunu anladı. Yaşamadan ölmek gibiydi bu his. Kaybetmenin eşiğinde olan bilirdi yanlızca.
Arabasına doğru giderken evini ne kadar özlediğini fark etti. Her anı Karan olmuştu, kendini kendi içinde tanıyamaz hale getirmişti. Içinde bir yapboz vardı sanki, birleştirmek için her şeyi yapan ama bir türlü son parçasının eksik olduğu.
"Kuzgun!" Rüzgar arkasını döndüğü zaman kendine seslenen arkadaşına ve arkasında gelen su yeşili gözlü deve baktı. Gün geçtikçe kendini toplayan adam sanki öncekinden daha da iriydi.
Oğuz koşarak yanına geldiğinde tokalaştılar. Oğuz da yıllık izinden dönmüştü. Karana o kadar odaklanmıştı ki arkadaşını unuttuğu için kendine kızdı.
"Kusura bakma keke gelemedim yanına." Oğuz dudak büzerken karan da gelmişti yanlarına
"Ah be, ah be sen beni nasıl unuttun, beni beni Oğuzunu." Hafif ağlamaklı tınısı karşısında duran iki adamı da gülümsetmişti.
"Birde Bayıl istersen." Demişti rüzgar yakıştırmaz bir tonda.
Oğuz kötü bakışlarını atarken Karanın yüzü daha da aydınlanmıştı."Ama aşkım şuan gönlümü almak için öpmen gerek." Oğuz büzülü dudakları Rüzgara yaklaştırırken Rüzgar can havliyle Karanın kolunu tutup arkasına geçmişti.
"Savul bre densiz!" Diye taklit yaptığında üçü de gülmüştü. Rüzgarın gözleri Karanın vişne çürüğü dudaklarının arasından kendini gösteren dişlere kaymıştı. Kalbi. O çok hızlı atıyordu. Sanki yanan bir bacaya sırtını yaslamıştı, içi yanıyordu resmen.
Karan üzerindeki bakışların az çok farkındaydı. Kendisinden küçük çocuk ona hayranlıkla bakıyordu.
Kumral bunun farkında olarak gülümsemeye çevirdi büyük gülüşünü."Ha bak sana ne diyecez biz..." Dediğinde rüzgar hafifçe elini kaldırıp bilmiş bir edayla.
"Dur tahmin edeyim sizi de bırakmamı istiyorsunuz." Dediğinde Oğuz omuz silkip araya geçti. Rüzgar gözlerini devirip sürücü koltuğuna geçerken yanına Karan oturmuştu. Onun kokusunu bu kadar yakından almak nasıl denir bilemezdi ki... Yaşamak gibiydi, Yeniden doğmak gibi, bayramı çocukluğundaki gibi yaşmakdı.