🎇25🎇

50 7 19
                                    

Hellö.

Nasılsınız?

Sizi bilmem ama ben biraz yorgunum. Yaşadığım yere sel oldu ve geriye hiçbir şey bırakmadı. Bu durumla uğraşırken ne su ne de elektrik olmadığından bölüm yazciacak vakti veya kafayı da bulamadım. Ama biraz kafamı dağıtmam gerektiğini fark ederek en azından eğlenerek yazdığım Uzaylı'ya bölüm yazmak istedim.

Diğerlerine ne zaman gelir bilemiyorum, kafam dağınık fakat en kısa zamanda yazacağım.

Sizleri seviyorum 💚

Bölüm şarkımız: Dolu Kadehi Ters Tut - Neyin Nesi

Mükemmel bir şarkı, dinleyin mutlaka 🌠

Camdan gelen ses ile küfrederek gözlerimi aralarken sola dönüp yastığı kafamın üzerine kapadım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Camdan gelen ses ile küfrederek gözlerimi aralarken sola dönüp yastığı kafamın üzerine kapadım.

Tekrar aynı ses geldiğinde hayattan bezmişçesine gözlermi araladım ve öfkeyle cama baktım.

ULAn UYKUMU BÖLEN HANGİ BEYİNSİZDİ?!

Saate baktığımda ancak bir saat uyuyabildiğimi fark etmem daha çok öfkelenmeme neden olmuştu.

Cama atılan üçüncü taş ile hışımla ayağa kalkarken camı da aynı hızla açıp uykulu gözlerle etrafa bakındım.

Sokak ışığının aydınlattığı kıvırcık saçlar görüş alanıma girdiğinde içimdeki öfke büyümüş ve taşmıştı. Elime gelen ilk şeyi, camın hemen kenarında duran toprak dolu saksıyı kafasına fırlattığımda küfrederek saksıdan kaçıp kaşlarını çatarak tekrar bana döndü. Olduğu yerde sendeliyordu. İçmiş miydi?

"Ya kafama gelseydi?"

"Bunu umarak attım zaten! Ama sonra bir şey fark ettim," öfkeyle suratına doğru tısladığımda kaşlarını kaldırdı ve şirince gülümseyerek ellerini arkasında birleştirdi.

"Ne fark ettin?"

"Yaralanacak bir kafanın olmadığını!"

Dudaklarını aşağı sarkıttı, bu sefer buna kanacağımı düşünmüyordum.

"Özür dilerim, çilekli sütüm benim."

"Bu sefer saksıyı gerçekten kafa tasına yemek istemiyorsan siktirip gidersin."

Camı kapatmaya yeltendiğim sırada dur diye bağırması üzerine kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Allah belamı versin ki çok pişmanım lan. Sana güvenmedim, özür dile-"

Bu sefer sözünü kesen kafasına attığım ikinci saksıydı.

"Ay tamam, sustum."

"Bence de sus. Yapıp yapıp özür dilemen sadece komik seni gerizekalı."

"Aynen salağım ben. Aptalın önde gideniyim. Ve siz İz hanım bu aptalı affeder misiniz?"

"Eh, insanın kendini bilmesi güzel bir şey tabii."

Bu sefer sözlerini umursamadan suratına camı kapatırken gözlerine baka baka perdeyi çektim.

Ulan evde herkes uyuyordu.

"Beni affedene kadar burada beklerim ben de." diye homurdanan boğuk sesi kulaklarımı doldurduğunda göz devirmekle yetindim.

Sen boku ye ye, gel özür dile. Yok canım, ben o lafları bir kez daha işitmek için affedemezdim.

Perdeyi hafifçe aralayarak orda mı değil mi diye baktığımda kaldırıma oturmuş kulaklığını takmıştı bile.

Amacı neydi bu salağın? Hava sıfır dereceydi, sıfır! Hasta olacaktı. Pardon da kendini acındırarak affettiremezdi kendini.

Gözlerimi devirdim ve yatağıma tekrar yattım fakat aklım Deniz'de kalmıştı.

Ya bırak, donsun götü, aklı başına gelsin. Ama içimdeki nalet olasıca vicdanlı İz, bu düşünceme yumruk sallıyordu.

Öfkeyle yerimden kalkarken üzerime montumu geçirerek elime vileda sopasını aldım ve spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.

Hızla merdivenleri inerek dışarı çıktığımda suratıma vuran hava bile beni titretmeye yetmişti.

Direğe yaslanmış kıvırcık kafasını şarkının ritmiyle sallayan Deniz'i bulduğum anda koluna elimdeki sopayla vurdum.

Korkuyla sıçrayıp ayğa kalkmaya çalıştığında birkaç denemeden sonra doğrulabilmişti.

Kulaklığı telefonundan çıkararak şarkıyı mırıldanmaya devam ederken sopa tutmayan elimden tutarak beni etrafımda bir kez döndürmesi beni şaşkına uğratmıştı. Ne içtiyse fena çarpmıştı anlaşılan.

"Düşüyorum ona biri tutsun

Dalıyorum dibe beni yutsun diye

Çabalıyorum ama çok zorsun

Yanıyorum bu kız benim olsun diye."

Bu şarkıyı biliyordum, ikimizin şarkısıydı bu. Beni döndürmeye devam ederken gülümsedim ve heyecanla devamını getirdim.

"Bilmem bu neyin nesi

Güzelliğin böylesi

Varmış benden delisi wow

Olamaz, olucam kölesi."

Ayağı takıldığı için bana tutunurken suratıma artık çok yakındı. Gözleri daha önce hiç görmediğim bir ışıkla parlıyordu. Umut'un dedikleri beynimin içinde yankılanıyordu şimdi.

Nefesimi tuttuğumu yeni fark ediyordum, ellerimin altındaki omuzları bir yay gibi gerilmişti.

Kaşlarımı çatıp gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. Deniz'i kendimden uzaklaştırdığımda gözlerinin ışıltısının anında söndüğüne şahit olmuştum.

Elimden düşen dopayı bir çırpıda kavradım ve Deniz'e doğrulttum. Sesimi temizleyerek saçlarımı geriye doğru savururken ileriye doğru işaret ediyordum.

"Eve gitmezsen seni şuracıkta döverim." Umursamazca omuzlarını silkti, gözlerini zar zor açabiliyordu.

Öfkeyle koluna vurduğumda kollarını havaya kaldırarak tamam dercesine kaldırdı fakat hareket dahi etmemişti.

"Ya götüm dondu Deniz, sen girmezsen ben de gidemeyeceğim." diye hayıflandığımda omuzları düşmüştü. Tabii ki eve gitmesi için kendimi bahane ediyordum.

Arkasını dönüp şarkıyı mırıldana mırıldana yürümeye devam ederken dişlerimi birbirine çarpa çarpa eve geri çıkabilmiştim. Yolda buz kütlesine dönüşecek gibi hissetmiştim.

Montumu soyup kendimi yatağa bıraktığımda gözlerimin önüne sürekli yakınlaştığımız an, kulaklarımda Umut'un sözleri yankılanıyordu.

Kendimi kötü hissediyordum.

Kendinize iyi bakın 👽

Uzaylı // Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin