Ertesi sabah Jennie, sıradan bir güne uyanmıştı. Aslında, komik ama, yaşadığı hayat biraz külkedisini andırıyordu. Her akşam saat yedi olduğunda şehre gidiyor, on iki olduğundaysa evde olmuş oluyordu. Her akşam gece yarısına dek Penelope oluyor, çanlar çaldığında tekrar külkedisine dönüşüyordu. Kendi kendine güldü ve evin verandasını süpürmeye devam etti. Annesi, o çok küçükken vefat etmişti bu yüzden Jennie ev işleriyle ilgilenmeye çok alışıktı. Babası ile birlikte yaşıyorlardı. Babası her gün çobanlık yapıyordu ve bahçelerinde birtakım sebze, meyveler yetiştiriyorlardı. Durumları çok kötü olmasa da idare ederdi.
Jennie, Penelope'nin ünü sayesinde bir gecede babasının aylık kazancını kazanıyordu neredeyse fakat babası onu bir terzi atölyesinde çalışıyor sandığından paranın çok küçük bir kısmını verebiliyordu. Emindi ki, babası onun Penelope olduğunu duyarsa küçük bir kıyamet kopardı. Onun şehrin en iyi yeri olan Canzone Del Cieola'da çalışmasını kaldıramazdı. Yine de, Min Yoongi iyi bir adamdı işte. Etrafta birçok dedikodu dönüyordu onunla ilgili. En basitinden Penelope ile Yoongi'nin sevgili olduğunu, sevgilisinin güzel yüzünü kimse görmesin diye ona maske taktırdığını ve o yüzden kulise kimseyi almadığını söylüyorlardı. Bu şekilde, Yoongi'yi her açıdan zengin ve şanslı bir piç olarak görüyorlardı açıkça. Bazıları da tam tersine Penelope'nin çok çirkin olduğunu, hatta belki de yüzünün yanmış olduğunu ve yüzünü bu sebeple gizlediğini düşünüyorlardı. Jennie, bir kez daha güldü. Bunlar çok uç tahminlerdi.
Sonra, insanların Yoongiden nefret etmek için daha bir sürü sebebi vardı elbette. Ününü duymayan kalmamıştı bir kere ve kıskanılası bir mekana sahipti. Fakat Jennie için bunlar önem taşımıyordu, Yoongi'nin gerçekte nasıl biri olduğunun farkındaydı. Önemli olan da buydu.
"Jennie," Kendisine doğru yaklaşan babasını gördüğünde hafifçe gülümsedi. Hiçbir zaman aralarındaki ilişki mükemmel ya da özenilesi olmamıştı ama genç kız idare ediyordu. "Yemek için ne hazırladın?"
"Biraz tavuk haşladım, yanında da kurutulmuş sebzelerden var." Jennie yutkunarak konuştuğunda babası kafa sallamış ve içeri geçmişti. Saat altıyı geçmiş olmalıydı, birazdan gitme vakti gelecekti ancak Jennie bugün Jungkook'u hiç görmemişti. Dolayısıyla tahta süpürgeyi kenara yasladı ve babasına seslendi. "Ben çıkıyorum." Bir cevap gelmesini beklemeden çantasını almış ve üzerindeki su yeşili, etek kısmında küçük bir yama bulunan, elbiseyi düzelttikten sonra neredeyse ıslık çalarak Jungkook'un evine doğru ilerlemeye başlamıştı. Günün en sevdiği vakitleri Jungkook'u göreceğini bilerek onun evine doğru yürüdüğü zamanlardı.
Jungkook dışarıda bir ağacın altına oturmuş gökyüzünü izliyordu. Jennie, gülümseyerek onun yanına yaklaştığında genç adamın yüzünü de hoş bir gülümseme kaplamıştı. Kendisini anlayabilecek olan yegane kişi, en yakın arkadaşı, sonunda yanına gelmişti. Uyandığından beri tek başına düşüncelerinin içinde boğuluyordu. Sonunda düşündüğü her şeyi birine anlatabilecekti. "Jen," dedi gülümsemesi büyürken, "İyi ki geldin."
"Bir sorun mu var?" Jennie'nin yüzündeki gülümseme yavaşça solmuştu. Kaşları çatılırken yanına oturmuştu sevdiği genç adamın. "Sanki biraz üzgün gibisin, Jeongguk."
Jungkook, hafifçe gülmüştü. Jennie'nin tek bakışta bunu algılayabilmiş olması çok hoştu. "Üzgün demeyelim de," İç çekti. "Biraz düşünceli olduğum doğru. Aklımdan çıkmıyor sabahtan beri. İçimdeki sesi susturamıyorum bir türlü. Ama artık bir çözüme kavuşması gerekiyor."
"İşe gideceğin için mi?" Jennie, tek kaşını kaldırarak sormuştu. Elbette, Jungkook'un işe gideceğim diyerek Canzone Del Cielo'ya gittiğinin farkındaydı. Ancak bunu bir de onun ağzından duymak istiyordu.
"Hayır," Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kaçırdı. İlk defa bu sırrı birine açıklayacaktı. "Aslına bakarsan ben işten ayrıldım. Yeterince paramız vardı, atlar var ve bilirsin babam şehirdeki bir büroda çalışıyor. Annem ise pazarda sebze satıyor ve artık çalışmama gerek olmadığını söylediler. Ben de bir süre daha devam edeceğim dedim ancak işten ayrıldım. Amacım biraz özgürce şehirde gezinmek, hatta belki de biraz kafayı bulmaktı. Böylece ben Canzone Del Cielo'ya gittim. Herkesin bahsettiği sesi güzel olan kızı merak etmiştim."
Bu sefer gözlerini kaçıran Jennie olmuştu. Jungkook'a belli etmeden yutkunmuştu. Elleri kucağında birleşirken Jungkook'un devamını getirmesini istiyor fakat bir yandan da duyacaklarından korkuyordu. Bir tahmini vardı. Jungkook'u yıllardan beri tanıyordu ve ilk defa bir şey hakkında bu kadar heyecanlı konuştuğunu görmüştü. "Penelope'den mi bahsediyorsun?" Zorlukla konuşmuştu. Sesi bir mırıltıdan farksızdı. "Herkesin konuştuğu kız."
"Evet, Penelope'yi dinlemek için gittim.. İçerisi tıklım tıklımdı. İlk defa böylesine kalabalık bir ortamdaydım ve sonra o, sahneye çıktı. Yüzünde hoş bir maske vardı ve beyaz bir elbise giyiyordu. Bilmiyorum, ilginç bir şekilde yüzünü görmeme rağmen gözüme hoş gelmişti. Sanki.. Bir şekilde tanıdıktı. Sonra, sesini duydum ve kulaklarıma kazındı. Sesinin güzelliğini unutamıyorum. Bir kadife gibi dolmuştu kulaklarıma, yüreğimi pır pır ettiren lakin bir yandan da beni sakinleştiren bir sesti bu. Evet, öyle bir şeydi işte. Benzersiz. Bir meleğin sesini duyduğumu sandım ve gerçek anlamda birkaç saniye canzone del cielo'ya değil de cennete geldiğimi düşündüm."
Jennie nefesini tuttu. İşte o kelimeler geliyordu. "Ve sonra her gün oraya gittim. Jennie, sanırım ben Penelope'ye aşık oldum."
Artık her gün bölüm gelecek ve 9. Bölüm final :') Bölümü nasıl buldunuz, beğendiniz mi? ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
penelope ❅ jenkook ✓
Fanficjenkook. Genç kız aynanın karşısına geçti. Yansımasını inceledi bir süre. Aynanın ufak bir kısmı kırıktı ve yansıyan mum ışığı yüzünde dans ediyordu. Tuvalet masasının üzerine koyduğu maskeyi alarak güzelce yüzünü gizledi. Artık kimse yüzünü göremey...