♣ ♧ Ölüme Selam Duranlar

408 157 256
                                    

Hadi gel, geceye adım atalım ve macera denen o kaprisli, baştan çıkarıcı kılıcın peşine düşelim.

Anubis ağzından:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Anubis ağzından:

''Yeterli toz lekesi dağ yaratır.'' İfadesini biliyor musunuz? Ya da belki ''Üç kafa birden iyidir.''. Başka bir deyişle insanlar bir araya geldiklerinde daha da güçlü ve daha güvenli hale gelirler. Bununla birlikte anlamsız şeyler yapmak için toplanmış olan bir grup başarısızlığımız vardı.

Kapıdan içeriye girmemle kendimi gerçek bir labirentin içinde buldum, hani şu ürkütücü derecede bir atmosferi olanlardan. Ne bir yıldızın gizemli parıltısıyla süslediği ne de güneş yaşam dolu ılık ışıklarını gönderdiği ayrıca bir ayağımızın çukurda olduğu yer. Burayı sadece dolunay bütün ihtişamını kanıtlarcasına aydınlatıyordu, gölgelerin düşmesine neden olacak kadar parlak, gümüşümsü bir ışık saçıyor ve her şeye suyun altındaymış gibi bir hava katıyordu. Labirentin duvarları ise ölümün, buraya gelme yanılgısına düşecek kadar budala yüzey canlılarının meşale ışığı ile grileşmiş rengini yansıtmıştı.

Anlayacağınız burası ışığın dünyası değildi ve süpriz; buraya davetsiz gelenlerin çoğu geri dönmezlerdi. Burası Ahmaklar Diyarları'nın telaşlı yüzeyi altındaki gizli dünya. Abis Labirenti, ölüm vadisi... İsimsiz kâbusların yeri... Ve bana sorarsanız iki ayağımızın da çukurda olduğu yer...

Yine de dikkatli bir şekilde mimarisi incelendiğinde ustalıkla yapılmış olduğu bariz belliydi. Kapkaranlık koridorlar döne dolaşa ilerleyen bu kasvetli labirente ve irili ufaklı mağaraları birbirine bağladığı gözüküyordu. Uyuyan bir ejderin dişleri kadar keskin taş yığınları sanki sessiz bir tehditle kurbanlarını bekler, hatta davetsiz misafirlerin yolunu kesmek ister gibi yükselir gibiydi.

Kısacası burası kötü tarihiyle kimsenin adımını atmadığı bir yerdi, canavarların ve değişik yaratıkların kol gezdiği bu yer. Ayrıca bu yaratık ve canavarlar iyi, sevecen oldukları hakkında şüphelerim vardı. Belki bizi beş çayına davet edebilirlerdi ama böyle bir durumda anca çayın yanında ikramları olurduk herhâlde. Bu da beni güzel şeylerin hep neden kötü bir tarihle sarmalandığını merak ettirdi. Yoksa bunun tam tersi miydi? Belki de kötü tarihleri, karanlık yönlerini gizlemek için güzel şeyler inşa etmelerine neden olmuştu.

"İyi misiniz?" diye Atlantis'in sorusuyla kendime gelip bu derin düşünce denizinde boğulmayı bıraktım. Sanırım aklı sıra korkudan ölüp ölmediğimizi netleştirmek istiyordu, yoksa iyi olmamız onun umurunda olmazdı. Homurdanarak evet, dedim. Ve Raken, Atlantis'in sorusunu yok sayıp bana dönmesiyle ona ''ne?'' tarzında bir bakış atmak zorunda kaldım.

Bakışıma "Burası barut fıçısı gibi... Cehennemde olduğumuza eminim. Buraya hep senin geleceğini düşünmüştüm dostum, benim değil." diye karşılık verdi. Hım... bir düşünce en iyi arkadaşına söylenecek sözler bunlar değildi, gerçi çok da takılmadım.

UYUYAN DAĞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin