Hissettiğin soğukla elindeki kitabı rafa bırakıyorsun. Pencereden dışarı bakıyorsun. Yağmur yağıyor. Pencereyi kapatıp mutfağa doğru ilerliyorsun. Kendine bir bardak kahve hazırlamaya başlıyorsun. Yağmurlu havalarda şöminenin yanında kahve içmeyi seviyorsun.
Kim sevmez ki?
Kahveyi bardağa doldurup şöminenin yanına kuruluyorsun. Kahvenden bir yudum alıp gözlerini kapatıp dışarıdaki sesleri dinliyorsun. Gök gürültüsü sesleri ve yağmur damlalarının yere düşmesi...
Aklına balkondaki çamaşırlar gelince yüzünü buruşturuyorsun. Elindeki kahve fincanını bırakıp hızlıca balkona koşuyorsun. Çamaşırları toparlarken kendi kendine söyleniyorsun.
Çamaşırları sepete koyup dışarı çıkacakken önündeki karaltı dikkatini çekiyor. Binaya doğru gelince yüzünü buruşturuyorsun.
Kesin binadaki komşularından birisinin akrabası veya arkadaşıdır.
Umursamıyorsun. Sepeti kucaklayıp odana getiriyorsun. Ve sonra koltuğa oturup kahve keyfine devam ediyorsun.
Kapı çalıyor. Saate bakıyorsun gecenin 11'i. Geceleyin insanları rahatsız etmek için zili çalıp kaçan çocukları hatırlıyorsun. Küçükken sende onlardan biriydin. Çocukluğunu hatırlamak yüzüne hafif bir tebessüm getiriyor. Bir kez daha zil sesi duyduğunda ağzından dışarı üfluyorsun. Bu gecenin saati kim olabilir ki?
Düşünceleriyle kapıyı açıyorsun. Karşında iri yarı, masmavi gözleri, dağınık ve ıslak sarı saçları olan bir adam beliriyor. Boyu 1.80 olmalı diye tahmin yürütüyorsun. Bu parçaları birleştirince aklındaki yapboz tamamlanıyor. Bu Steve Rogers olmalı namı diğer Kaptan Amerika. Emin olmak için o boncuk gözlerinizi adama dikip adını soruyorsunuz. Bir yandan da düşüncenizin doğru olması için dua ediyorsunuz. Adam yanıtlıyor
"Steven Rogers bayan."
Aman tanrım kaptan amerika evime gelmiş çığlığı atacakken Steve kocaman eliyle ağzınızı kapatıyor. Ve bir şey demenizi beklemeden içeriye giriyor. Sen hala olayın şokunu atlatamamışken Steve evini inceliyor.
"Bu şeyde nedir?"
Kaptan'ın size bir soru sormuş olması gerçeği ile küçük bir (!) çığlık atıyorsunuz. Karşınızdaki devasa adam ise size soru sorar bir tavırla bakıyor. Göz göze geliyorsunuz. Gözlerinizi yaşayan efsane den çekerek elindeki şeye bakıyorsunuz. Bir bilgisayar. Bekle adam tek eliyle senin zor kaldırdığın bilgisayarı mı kaldırdı? Onun bir tekneyi bile rahat bir şekilde kaldırdığını hatırlıyorsun.
"Bayan"
Steve'in bıkkın sesini duyduğunuzda kendinize geliyorsunuz.
"O bii...r bilgi...sayar eee efendim"
Kekeliyorsunuz. Kaşlarınızı çatıyorsunuz. Kekelemek hiçte sizlik bir şey değil.
"Bilgisayar nedir?"
Öncelikle ne kadar mantıksız bir soru diye düşünsenizde aklınıza adamın 80 yıl boyunca uyuduğu aklınıza geliyor.
Kafanızı yerden kaldırdığınız anda gözlerin adamın çatık kaşlarıyla buluşuyor. Adam bir size bir de bilgisayara bakıyor."O şöyle bir şey. Mesela orda merak ettiğin herhangi bir şeyi yazıyorsun ve oda sana merak ettiğin şeyin cevabını veriyor."
Adam yavaşça bilgisayarı yere bırakıyor. Ve sana bakıyor. Sen bakışlarınızı kaçırıp yere bakıyorsun. Bir inleme sesi duyduğunda hızlıca bakışlarını önüne dikiyorsun. Steve'ın karnını tuttuğunu görüyorsun. Elini karnından çekip sana gösteriyor. Kan kaplı. Birisi adamın karnını kesmiş. Şaşkınlıkla biraz önce nasıl fark ettirmediğini düşünüyorsun. Bir inleme sesi daha duyduğunda hislerin dağ gibi bir adamın yıkılıcağını haber veriyor. Ve hızlı bir refleksle adamı tutuyorsun. Adamın ıslak giysileri tenine değince illiklerine kadar ulaşan soğukla titriyorsun. Onu koltuğa yatırıp acil durum çantanı getiriyorsun. Şimdi adamın kostümünü çıkarman gerekiyor. Hiç düşünmeden meyve bıçağıyla adamın kostümünü açıyorsun. Gördüğün görüntüyle yüzünü buruşturuyorsun. Çok kanlı. İlk önce yarayı temizlemeye başlıyorsun. Sonra sargı bezini alıp yarayı sarıyorsun. Sonra üşümüş olabileceğini düşünerek ona bir fincan kahve hazırlıyorsun.
Kahveyi masaya koyup karşındaki muazam adamı seyrediyorsun. Adamın kıpırdandığını görünce yanına yaklaşıyorsun.
"Steven?"
"Evet?"
"Yaşıyorsun."
İster istemez bir çığlık attığında steve sana merakla bakıyor.
"Tabiki yaşıyorum bayan."
Koltuktan doğruluyor. Ve yanına geliyor. Boyu sizden uzun olduğu için gözlerinizi adamın göğüsüne dikiyorsunuz.
"Teşekkür ederim"
Sesi duyunca yukarı bakıyorsunuz. Steve Rogers kaptan amerika az önce size teşekkür etmiş olmasıyla için den sevinç çığlıkları atıyorsun.
"Ri...rica eee...de...rim."
Yine kekeliyorsun. Adama bakınca onun bunu bir sorun olarak görmediğini görüyorsun. Adam sana bir adım daha yaklaşıyor artık aranızda sadece milimler var. Steve yanağına bir öpücük bırakıyor.
Sen şaşkınlıktan bayılacak gibi hissederken steve dışarı çıkmak için evin kapısına adım atıyor. Sense peşinden geliyorsun.
"Tekrar gelecek misin?"
Bu soruyu sorabildiğine şaşırıyorsun.
(Artık her şeye şaşırıyorsun)Kapıya yaklaşıyorsun. Steve de sana doğru bir adım atıyor. Sonra dudağına kısa ama anlamlı bir öpücük bırakıyor. Kapıdan çıkarken
"Öyle gözüküyor bayan."
Evet bu bölüm bu kadar.
Umarım beğenmişsinizdir.
Oylarinizi ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Not:Part 2'si gelecek
Herkese iyi sabahlar/akşamlar dilerim.
Görüşürüz👋👋👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avengers ile Hayal Et!
FanfikceAvengers ile Hayal etmeye hazır mısınız? (Acemice yazılmış bir hayal et kitabıdır.) Not: Kitaplarımda karakterlere dahi olsa küfretmek yasaktır. Küfreden bildirilecektir.