Bölüm 1| Fantine

182 13 86
                                    

Nefti'nin ilk bölümüne hoş geldiniz!

Perde aralanıyor,

keyifle okursunuz umarım.

•••

"Serin bir rüyanın hatırınadır
çektiğim dünya ağrısı."

Birhan Keskin

🕰️

2 Kasım 2020

Gözümün önünden gitmeyen anılar, adımlarımın hızlanmasına sebebiyet veriyordu. Tıpkı botlarımla ezdiğim çimler gibi ezim ezim ezilmişti ruhum. Acıdan kurtulmak için attığım her bir adım, beni başka bir eşiğe getirmişti.

Başka bir acının eşiğine.

Birkaç adım daha atıp uçuruma doğru ilerledim. Karşımda İskoçya'nın can alıcı güzelliği duruyordu. İskoçya, hiç kuşkusuz mavi ve yeşilin; hayır, her rengin birbiriyle olan olağanüstü uyumuyla cenneti kıskandırıyordu. Yılın bu vakti ağaçlara, çimlere, kısacası doğaya sarı-turuncu yapraklar hakimdi ve ben en çok onları seviyordum. Bana göre, İskoçya'nın en büyük ihtişamı renklerin böyle olduğu zamanlarda ortaya çıkıyordu. Turistler şehri sonbaharda şükürler olsun ki rahat bırakıyordu ve bu büyük bir aptallıktı.

Biraz daha ilerleyip uçurumun kenarına oturdum. Ayaklarımın altı masmavi berrak bir deniz, etrafım ise yeşillerine veda etmiş ağaçlarla kaplıydı. Ellerimi sararmış çimlere yaslayıp ağırlığımı kollarıma vermiş, başımı geriye atmış, gözlerimi kapamış derin nefesler alıyordum. İçime çektiğim oksijeni iliklerime kadar hissediyordum.

Gözlerimi açtım. Daha önce defalarca gördüğüm manzaraya her seferinde biraz daha hayran kalıyor, böylesi bir güzelliğin gerçekliğini sorguluyordum.

Esen rüzgâr saçlarımı ve uzun, beyaz, çiçekli eteğimi uçuşturuyordu. Denizin sakin dalgalarını izliyordum. Derin bir nefes aldım. Duma'yı özlemiştim. Eve gidecektim ama önce aşağıya inmem gerekiyordu.

Durdum.

Dalına veda etmiş yaprakların ezilişini duydum.

Gittikçe yakınlaştı ses.

Çok geçmeden, duymayı tahmin ettiğim ses yankılandı kulaklarımda: "Yine üstüne bir şey almamışsın, Sun!" Sol omuzumun üstünden, bana yakınan sarı kafalı şeye baktım. Kızarmış yanaklarını kocaman şişirip nefesini verdi. "Bu soğuğu nasıl hissetmiyorsun?"

Hissedemiyordum.

Mary'nin omzuma koyduğu ve giymezsem bizzat kendisinin giydireceğini bildiğim paltoma mecburen kollarımı geçirdim. Sararmış çimlere bıraktığım çantamı elime aldım ve içinden defterimle kalemimi çıkardım.

"Eve uğramışsın," yazdım mor kalemimle çizgili defterime.

Soluma oturdu ve tatlı bir sitemle: "Evet ve tabii ki seni bulamadım," dedi. Genelde kendimi düşünmediğimden yakınırdı.

"Bunca yolu yürüyerek mi geldin yine?"

"Huysuz atın beni sırtına almadığı ve dolayısıyla ben de hiç ama hiçbir zaman at sürmeyi öğrenemediğim için, evet!"

Duma'dan huysuz diye bahsetmesi hiç ama hiç hoş değildi fakat bu, Mary'ydi. Güneşten yeşile dönmüş ela gözlerine kınayan bakışlar yerine içtenlikle bakıp gülümsedim. Gözlerimi ondan çekmeden biraz yüzünde oyalandım. Kısa, bukleli, limon sarısı saçlarıyla ve yüzüne yansıyan kalbiyle, bir bakana bir kere daha baktıracak duru bir güzelliği vardı benim güzel Mary'min.

NeftiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin