bölüm şarkısı/ları:
melek mosso, uğurlama(medyada)
cem adrian, yakamozbölüm biraz uzun, bu yüzden lütfen iki şarkıyla okuyun bölümü, TÜRKÇE SEVMİYORSANIZ BİLE çünkü bu bölümleri oluşturan şarkılar bunlar ve tüm duyguları daha iyi hissetmenizi sağlar.
***
Dudaklarımdan ayıralı sadece bir saniyenin geçtiği su dolu bardağı yatağımın hemen yanındaki koyu gri komodine yerleştirdiğimde bardağı saran ince parmaklarım gevşedi ve camdan var olma gövdeden ayrıldı, dilimse ılık su yüzünden nemlenen dudaklarımın üzerinde minik bir tur atıp fazla nemi emmişti. Oturduğum yatakta hafifçe geriye doğru kaydım, yatağımın üzerindeki örtü, kalçamın tüm bu süreçte yatakla temasını kesmemesinden dolayı kırışırken siyah, dümdüz bir tişörtle örtülmüş sırtımı yatağımın deri kaplı başlığına yaslayıverdim. Bacaklarım sırtımı başlığa yaslamamla beraber kolayca bağdaş halini aldığında siyah eşofmanım bileğimin, hatta bileğimden bir karış üzerinin gözükeceği kadar sıyrılıvermişti.
Derince bir nefes çektim içime ve Seokjin hyungun odamı temizlerken bulduğu, yıllar öncesine ait günlüğümü elime aldım. Siyah, neredeyse benimle aynı yaşta olan ajandanın deri kapağının üzerini elimde olmadan incelemeye başladığımda gördüğüm canlı ton, Seokjin hyungun bana vermeden önce defterin tozunu elinden geldiğince aldığının bir kanıtı gibiydi. Elinden geldiğince diyordum çünkü deri kapağın kenarına işlenmiş ip detaylarının çevresi hâlâ daha tozluydu.
Elimde olmadan, hyungun günlüğü elime verdiği andan beri sık sık yaptığım gibi derince yutkunduğumda çok fazla gergin hissediyordum çünkü bu günlük benim en berbat hissettiğim zamanlarda tutulmuştu ve ben o zamanki Jeongguk'un acılarıyla yüzleşebilecek kadar güçlü ve iyi bir ruh halinde değil gibiydim fakat bir o kadar da merak ediyordum neler yazdığımı, o zamanlarda nasıl hissettiğimi.
Geçmişimi unutmuş değildim, bunu her ne kadar çok istesem de maalesef ki başaramamıştım ama o zamanlarki hislerim de öyle çok fazla net değildi; zihnimin duvarlarına kazınmışlardı ama geçen zamanla birlikte silikleşmişti tüm bu yazılar. Belki de yavaş yavaş istediğim gibi unutmaya başlıyordum beni ben yapan, beni her gün biraz daha mahveden tüm bu ânları.
Ya da sadece alışıyordum işte.
Soluğumun tadını genzimde hissedeceğim kadar derince bir nefes aldım, göğsüm nefesimle birlikte kur yapan bir güvercinin göğsü gibi şişerken gerginlikten ağrıyan karnımı umursamadım ve dudaklarımı sertçe birbirine bastırdıktan hemen sonra yıpranmış kapağı araladım. Dikkatimi çeken ilk şey sol üst köşeye düştüğüm tarihti. Bu günlük, tuttuğum ilk günlüktü ve tarihi ele aldığımızda cidden de en berbat günlerimi yazdığım günlüktü. Bu gerçek midemin kasılmasına neden olduğunda hafifçe yutkundum ve hazır cesaretimi toplamışken vazgeçmeden okumaya başladım.
03.10.2012
Çok yalnız hissediyorum, hem de etrafımdaki onlarca bedene rağmen.
İki cümle, yalnızca iki cümleyle kalbimin ağrımaya başladığını hissettiğimde tek yaptığım gözlerimi kırpıştırmak ve okumaya devam etmek olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing like us, taekook
FanfictionKim Taehyung'la, beni terk etmesinden yıllar sonra bir arkadaş buluşmasında yeniden karşılaştığımızda değişen tek şeyin zaman olmadığını çok iyi anlamıştım çünkü saçlarını her hafta başka bir renge boyayan Taehyung'un yumuşak tutamlarına hafif hafif...