Bölüm 1 - Quarter to the And

279 35 177
                                    

BTS - BUTTERFLY

🎋Uykusunda bir kuş ölür, ecelsiz.🎋

Seul sokakları sessizdi. Yağmur damlaları yeryüzünü selamlıyordu. İnsanlar şemsiyelerini almış yağmurdan kaçarcasına bir yerlere sığınmaya çalışıyorlardı. Namjoon geriye kayan beresini düzeltti. O diğer insanların inadına sokağın ortasından ilerliyordu. Şemsiyesi de yoktu. Derin bir nefes çekti içine. Yanağına düşen bir damla yavaşça çenesinin altından süzüldü. Gülümsedi. Yüzüne değen her damla ona yaşadığını fısıldar gibiydi. Buna ihtiyacı vardı. Başını  gökyüzüne çevirdiğinde ay bulutların arkasında belli belirsiz parlıyordu. Kulaklığında çalan şarkı da sona ermişti. Biraz da sessizliği dinlemeye karar verdi. Telefonunu ve kulaklığını montunun cebine özensizce yerleştirdi.

Su birikintilerindeki yansımasını izleyerek ilerliyordu. Bugün 31 aralıktı. Yeni bir yıla giriyorlardı. Herkes Tanrı'dan bu yılın onlara para, şans veya aşk getirmesini dileyecekti. Namjoon ise sadece huzuru... Kardeşi ile beraber geçen dertsiz, tasasız bir yıl istiyordu sadece. Bu yılbaşı da yalnızlardı. Anne ve babası on bir yıl önce ortadan kaybolmuştu. Ortada hiçbir sebep yokken hem de. O zaman kendisi on dört yaşındaydı. Kardeşi ise daha sekiz... Başlarda anne ve babasının yokluğunu açıklayamamıştı  kardeşine. Kendisinin bile bilmediği şeyi ona nasıl anlatabilirdi ki? Her gece onları soruyordu. Namjoon kardeşinin saçını okşayıp, " Anne ve babamız bir yolculuğa çıktı. Bu uzun bir yolculuk olacak." diyordu. Seokjin tüm masumiyetiyle yüzünü asıyordu. "Bizi neden burada bıraktılar abi? Yoksa artık bizi sevmiyorlar mı?" Gözlerinin dolduğunu görmesin diye kardeşini kendine çekip sarılırdı. " Hayır tabii ki ama gidecekleri yere sadece büyükler gidebiliyor." Seokjin'in ufacık yüzünü avuçlarına alır, içinde kopan fırtınalara rağmen, kardeşine kocaman gülümserdi. 

Oysa kendisi geceleri uyuyamıyordu bile. Bölünen uykularında oturur, başını dizlerinin arasına alır ve sessizce gözyaşı dökerdi. O sadece bir çocuktu. Sorumluluklarının ağırlığıyla altında ezilen bir çocuk. Bazen hıçkırıkları öyle şiddetlenirdi ki kendini diğer odaya zor atardı. Kapının önüne kendini bırakır, orada hıçkıra hıçkıra ağlardı. Bir süre sonra alıştı. Üzülmenin ona herhangi bir fayda sağlamayacağının farkındaydı. Sonuçta hayat devam ediyordu.

Kol saatine baktığında sekizi geçtiğini gördü. Markete uğrayıp ev için bir şeyler aldı. On dakika sonra ise eve varmıştı. Anahtarı yerine yerleştirip bir defa çevirdi. İçeri girdiğinde etrafta bakışlarını gezdirdi. Sadece kardeşinin odasındaki ışık yanıktı. İlk olarak üzerindekilerden kurtuldu. Daha rahat bir şeyler giydikten sonra mutfağa indi. Poşetteki malzemeleri  buz dolabına yerleştirdi. Yumuşak kazağının kollarını sıvadı ve akşam yemeği hazırlamaya koyuldu. 

Yirmi dakika sonra her şeyi hazırlamıştı. Bu sırada odadan çıkan kardeşini gördü "Odadan hiç çıkmayacaksın sanıyordum." Seokjin dudağını büzdü. Abisini duymazlıktan geldi. Boynunu sağa sola çevirdi, gerindi. "Saatlerdir ders çalışmaktan pestilim çıkmış." Uyuşuk adımlarla masaya oturdu. O da  karşısına geçti. Sevinçle gözleri parıldadı." Gerçekten acıkmışım abi." Hızla yemeye başladığında gülümsemeden edemedi. Kardeş ile daima huzurlu olurdu
İnce yüzüne rağmen pofuduk yanaklarını yemek ile doldurmuştu.   "Biraz yavaş ye. Boğulacaksın." Omuz silkti. Elindeki çubuklarla Namjoon'un  önündeki tabağı gösterdi. " Bana bir şey olmaz, merak etme. Yemiyorsan önündekileri bile yiyebilirim." Güldü. Kardeşine onaylamaz bir bakış attıktan sonra o da tahta çubukları eline alıp yemeye başladı. 

༗MOONCHILD - kim namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin