"And if I let go of these chains
(Eğer bu zincirleri bırakırsam,Now will I float a way?
Şimdi uçup gidebilecek miyim?"Yanağımda hissettiğim soğukluk ile kafasımı usulca kaldırdım. Gökyüzünden süzülen kar taneleri bedenime nüfus ediyordu. Derin bir nefes çektim içime. Kar şiddetini arttırdıkça nefes almam zorlaşıyordu.
Zihnim gitmek için ısrar etsede bedenim burada kalmak istiyordu. Kaldırımın üstüne oturmuş karın yağışını izliyordum. Üşüdüğümü hissederek kollarımı bacaklarımın etrafına sardım. Kafamı sakince geriye attım. Ufak bi' gülümseme peydah oldu dudaklarıma.
Sağ elimi gökyüzüne doğru uzattım. Kar taneleri elime düşüyor ve yavaşça eriyordu. Bu hoşuma gitmişti. Gecenin karanlığı derinleştikçe bedenim soğuk ile titriyordu.
Kendime eziyet ettiğimi düşündüm bir an. Hayır kendime değil, bedenime. Ellerim ceplerime kaydı. Tenime değen cam parçasını fark ettiğimde, sabah olanlar gelmişti aklıma.
Kırdığım bardaktan bir parça almıştım elime. Belki sonra lazım olur diye. Şimdi lazım mıydı? Bedenime daha çok eziyet etmeli miydim?
Düşüncelere dalmadan kafamı iki yana salladım. Ne önemi vardı ki? Cam parçasını yavaşça soğuktan titreyen ellerim ile cebimden çıkardım. İnce kazağımın sol kolunu yukarıya doğru sıyırdım usulca. Soğuk bedenime işliyordu.
Sıkıca tuttuğum cam parçasını koluma yaklaştırdım. Gözlerim kolumdaki kesiklere ilişti. Bunu yapmaktan nefret ediyordum. Koluma yavaşça cam parçasını sürttüm. Hafif bastırması ile açılan yaradan kanların süzülmesi uzun sürmedi. Süzülen kan sıcak hissettiriyordu. Yanağımda hissettiğim bir damla sıcaklık ile acının bedenimi kastığını hissettim.
Artık buna fazlasıyla alışmıştım. Her zaman ceplerimde bir kaç yarabandı bulundururdum.
Cebimden çıkardığım yarabandı usulca açıp kanayan kesiğin üzerine yerleştirdim. Önce orayı temizlemem gerektiğini düşündüm ama bunun için fazla üşengeçtim. Gözlerim gökyüzüne ilişti. Keşke gökyüzüne ait olsaydım. Cehenneme ait birinin yersiz bir dileğiydi bu.
Sanki cehennem onun için yaratılmıştı.
Koluma düşen kar tanesinin yavaşça eriyişini seyrettim. Oysa erimeyecek kadar güzeldi. Tekrardan gözlerim gökyüzüne ilişti. Ay gökyüzünde asılı kalmış, güneşten kaçıyordu. Belki de güneş ondan? Kim bilir...
Oturduğum kaldırım taşının soğukluğu bedenime ulaşmıştı. Titreyen bedenime rağmen zihnim yol kenarında sabit kalmıştı. Gitmek istemiyordum. Hiçbir yere gitmek istemiyordum. Sadece saatlerce burda oturmak istiyordum.
Yolda beliren far ışıkları gözlerimi almıştı. Kafamı dizlerime gömdüm. Yanımdan geçen araç ile kısa saçlarım savruldu. Huzurlu hissediyordum.
Gözlerimin dolması ile dudaklarıma ufak bir gülümseme yerleşti. Koluma ait kıldığım kesik sızlıyordu. Kesik şanslıydı, bir yere aitti. Orda kabuk tutacak ve izini bırakacaktı. Şanslıydı.
"Hey gökyüzü neden güneşi saklıyorsun?" diye fısıltı kaçmıştı dudaklarımdan.
Kafamı iki yana salladım. Gökyüzünden ciddi ciddi cevap bekleyerek sormuştum bunu. Tamamen aptalcaydı.
Yanımda hissettiğim sıcaklık ile gülümsedim.
"Demek geldin, geleceğini biliyordum" kafamı sağ tarafıma çevirdim. Bana gülümseyerek bakan Ni'ye gülümseyerek karşılık verdim.