Lâl

30 11 2
                                    

Kadın beni görünce mahcup bir şekilde kafasını eğdi ben ise içten bir gülümseme eşliğinde ''Hoş geldiniz.'' dedim. Pencereden gözükmüyordu ama yanında küçük, yüzüne de biraz büyük gözlükleri olan bir çocuk vardı. Küçük beni görünce hemen genç kadının bacaklarını tutu ve arkasına geçti. Kadın kafasını kaldırıp bana bakınca yüzünün hali kalbimde ağır bir yük oturmasına sebep oldu. Güzel beyaz yüzünün birçok yeri morluklarla doluydu ve dudağının bir köşesindeki yara kabuk tutmuştu. Sağlıksız bir şekilde zayıftı ama her şeye rağmen kocaman gözleri mavinin en güzel tonlarında, bir deniz kadar berrak ve uçsuz bucaksız bir okyanus kadar gizemliydi. İnce ve yaralı dudaklarının arasından azalan sesi, tatlı ve artan bir mahcubiyet ile ''Ben sadece...'' deyip cümlesini bitirmeden sustu. Neden bu halde olduğunu anlamasam da yardıma ihtiyacı olduğunu anladım.

Restoranın girişine astığımız ve güzel bir şekilde tasarladığımız kampanyamızı gösterdim. Ardından yüzümde hiç bir kıpırtı olmaksızın ''Siz bugünün şanslı müşterisisiniz, restoranımız her ayın 100. müşterisine sınırsız yemek ve içecek ikram ediyor. Eee yol üstünde olunca müşteri çekmek zor oluyor bizde ne yapalım ne yapalım diye düşünürken bu fikir geldi aklımıza.'' deyince genç kadın kuşkuyla kaşlarını kaldırdı. Bende hiç bir şüpheye yer vermemek adına aynı ifadeyle ve biraz da sevecen bir edayla ''Öyle bakmayın bazı müşterilerimiz yolu düştükçe sırf 100. kişi olmak için her zaman buraya gelirler. Yemeklerimiz de övünmek gibi olmasın ama gerçekten güzeldir. Buyurun lütfen.'' diye bir çırpıda söyledim ve kapıyı gelmeleri için açtım. Bu taktiği, Zambak gibi bir cadıyla birkaç yıl yaşadıktan sonra ondan öğrenmiştim. Seri ve hızlı hızlı konuşunca karşınızdaki şaşkınlıktan pek düşünemiyordu.

Kadın önce biraz tereddüt etse de bacaklarına sarılan küçük çocuğa baktıktan sonra onun elini tutarak kapıya doğru yaklaştı. Daha yakından bakınca çok daha genç duruyordu. Kaç yaşındaydı acaba. İçeriye geçmeden önce aklına bir şey gelmiş gibi bir anda korkuyla arkasına döndü ve endişeyle etrafı kolaçan ettikten sonra küçük ile beraber tereddütlü adımlarla içeriye geçti. Bu hareketi ile ben de istemsizce etrafıma baktım. Sanırım bir şeyden kaçıyordu ve eğer düşündüğüm şey ise bu durum karşısında asla sakin kalmayacaktım.

Genç kadın ve minik çocuk çevresine ürkek ürkek bakarken içerideki müşterilere en uzak olan masaya doğru yönlendirdim onları. Uraz içeriye girdiğimizden beri bizi izliyordu. Göz göze gelince bana kısa bir tebessüm etti ve bana öyle geliyordu ki ne olduğunu çoktan anlamıştı. Hoş Zambak'ın bir anda gelip kulağıma bir şey fısıldaması, benim hemen dışarı çıkmam ve en üzücü olanı ise yanımdaki iki çift mavi göz her şeyi anlatıyordu zaten. Zambak hemen neşeli bir şekilde elindekilerle yanımıza geldi ve ''Bu ayın şanslı 100. müşterileri, restoranımıza hoş geldiniz buyurun efendim.'' dedi. Ben Zambak'ın bu haline güldüm ve ona eşlik ederek ''Bugünün spesiyali ıspanaklı böreğimiz eğer siz de severseniz hemen kahvaltıya onu da ekleyelim.'' dedim ardındansa kocaman, beklenti dolu bir ifadeyle gülümsedim. Küçük çocuk ilk defa başını kaldırdı ve parlayan gözlerle önce bana sonra genç kıza baktı. Bunu yaparken de ikide bir gözlüklerini burnundan yukarıya doğru iterek düzeltiyordu. Bu haliyle o kadar tatlıydı ki şu an Zambak'ın kendini zor tuttuğunu hissedebiliyordum ve emindim ki sabah kahvaltı etmemiş olsaydık miniğin gözlükleri dâhil tüm yüzünü yiyebilirdi. Ben bu düşünceyle gülüşümü arttırırken genç kız oğlanın başını sevgiyle okşadı ve sonra ''Peki olur, siz nasıl isterseniz.'' dedi.

Yüzündeki mahcubiyet artarak tüm vücudunu ele geçirmişti. Dudaklarını ısırıyordu bir ayağının ucuyla yeri aşındırıyor eliyle de küçük çocuğun minik omzunu okşuyordu. Bakışları yüzümle yer arasında mekik dokuyordu adeta. O kadar mahcup olmuştu ki mahcubiyeti bana da bulaşmıştı. Bu yüzden onları daha fazla ayakta bekletmek istemedim ve masaya oturttum. Zambak da hiç soru sormadan elindekileri bırakıp diğer kahvaltılıkları getirmek için mutfağa geri döndü. Ben elimi uzatarak ''Bahar Adan bu küçük restoranın sahibi ve aşçısıyım.'' dedim tatlı ve güven verici bir gülümseme eşliğinde. Genç kadın ürkek bir şekilde elimi tuttu ve ''Sibel'' dedi. Ardından bakışlarımı küçüğe çevirdim Sibel'in küçük bir kopyası gibiydi siyah saçları, küçük burnu ve tıpkı koluna sıkı sıkıya sarıldığı Sibel'in güzel mavi gözlerinin aynısı gözlere sahip küçük bir melekti adeta. Tişörtünün altından gözüken beyaz kollarında ve güzel yüzüne ait olmayan morlukları vardı o an kalbime binlerce ok saplanmış gibi hissettim. Bu yanakların öpülmesi gerekiyordu ve canının sadece sevgiden ısırılınca yanması gerekiyordu.

FURTUNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin