7

658 40 47
                                    

düz yazı.

Her şey güzel olur belki de.

medya: atiye, feat. iskender paydaş - yetmez

**

Can, her sabah olduğu gibi, yine sabahın dokuzunda çalan alarmla beraber uyanmıştı. Ağzında o boktan tatla, gözündeki çapakla, saçında hafif bir kaşıntıyla birlikte banyoya doğru yürümeye başladı.

Ev arkadaşının küçük horlama sesleri duyuluyordu. Duyduğu horultu seslerinden rahatsızlık duymuştu, Can. Ancak hiçbir şey söylemeyip sadece içinden birkaç küfür edip banyoya giriverdi.

İlk yaptığı işemek olmuş, sonra ise ılık suyla bir duş almış ve giyinip okuluna giden durağa varmıştı.

Otobüs, sanki Can'a inatla her zaman geç gelirdi. Hiçbir zaman, çocukluğundan beri okula gitmeye hevesi -gerçi hayata dair hiçbir şeye pek de hevesi olmamıştı şu vakte değin- olan bir çocuk olamamıştı. Hatta derslerin neden sabahın köründe olduğuna anlam verememişti bir türlü. Derslerini öğleye almayı düşünmüş, hatta almak istemişti. Ancak merak ettiği biri vardı şimdi; ne durumda olduğunu merak ettiği, her an mesaj atmak istediği biri.

Can, Halil'den ayrılmak istemiyordu.

Bu yüzden derslerini öğleye almak olmamalıydı amacı, sabah erken kalkmayı öğrenmesi gerekiyordu.

Otobüsü neredeyse 20 dakika sonra geldiğinde, her sabah olduğu gibi otobüs şoförüne yine atar yapmıştı. Ancak otobüs şoförü Can'a bir cevap verememiş, boyun bükmüş, hatta üzülmüştü. Oysa o bir çalışandı, Can, neden bu kadar öfkeli olmak zorundaydı ki?

Şoförden özür dilemeyi düşünmüş ancak iş işten geçtiğini fark edince geri adım atmıştı.

Herhangi boş bir yere oturamamıştı. Bugün ayakta gitmek zorundaydı. Otobüsün içi yoğun denebilecek derecede ağır bir ter kokuyordu. Bunu her sabah solumak zorunda olan Can, içinden "İnsanlar deodorant kullanmayı ne zaman öğrenecekler amına koyayım," diye geçirdi ve durduğu yerden ayrılıp, otobüs, ineceği durağa yaklaştığında, stop tuşuna bastı.

Birkaç dakika sonra otobüsten inmiş ve indiği gibi havayı burnundan solumuştu.

Kafasını sağına çevirdiğinde, otobüsten inen, Halil'i fark etti. Can'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve çok geçmeden Halil de Can'ı fark etti.

Halil'in kaşları, Can'ın yüz ifadesinin karşısında çatılmıştı. Can buna gülmek istedi. Hunharca gülmek ama yapmayacaktı. Aynı anda ortada buluşmak suretiyle adım atmaya başladılar ve tam ortaya vardıklarında, Halil sırt çantasını toparlayıp, okula doğru adım atmaya başladı. Can, Halil'in birkaç adım arkasında kaldığında, koşar adım Halil ile adımlarını hizaladı.

Halil, Can'a baktı ve hafifçe gülümsedi. Gözleri gülümseyince hep kısılırdı. Can, Halil'i yeni yeni tanıyordu ama buna rağmen onu yıllardır tanıyormuş gibi de hissediyordu. Bu çok özel bir histi Can için. Daha önce hissetmediği türdendi. Sanki onca siyah-beyazın arasında, gökkuşağı gibi süzülen bir şey bulmuştu.

"Güzel uyudun mu, sözelci?" diye sordu, Can. Halil, omuz silkti. Yine bir şeye mi üzülmüştü? Bunu dile getirmedi, Can. Sadece içinden bir şeyler geçirmiş ve ona bir gün, senin neyin var diye sormak istemişti.

"Bir gün seninle birlikte bir yerlere gidelim mi, eğleniriz belki?" diye sordu Can, bir anda. Halil bile beklememişti bunu diyeceğini.

Gülümsedi, Halil.

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin