24

167 9 4
                                    

Medya: Kalben - Yara

**

İzmir plakası saatler sonra gözüme gözükmüştü. Karanlıkta, sisi delerek bize gülümsüyordu o tabela. Bu şehirden çıkmak sonra geri gelmek... Hoştu işte. Oldukça hoş geliyordu... İzmir'i seviyordum, İstanbul'u da... Eskişehir'i de. Güzeldi hepsi.

Normalde direkt Can'ın yazlığına geçecektik ama eve uğramak istedim ve bunu memnuniyetle karşıladı Can.

Ancak evimin önündeki babamın arabası beni korkutmuştu oldukça. Normalde Can'ın, aşağıda beklemesini isteyecektim ancak benimle gelmesi daha iyi olacaktı. Beraber apartmana girdik ve katları aşıp benim dairemin önüne vardık.

Kapıyı açtığım gibi, ayakkabılarımızı ayaklarımızdan çıkarıp içeri girdik. Can yine arkamdaydı, bu yüzden dış kapıyı kapatan da o olmuştu. Salona geçmiştik başka odalara sapmadan. Babam, annemle birlikte karşılıklı oturmuşlar ve beni bekledikleri belli olan bir tavırla ayağa kalktılar. Annemin gözlerindeki yaşları gördüm. Babamın dudaklarındaki titremeyi.

Babam, kapının ağzında beni gördüğü gibi boynuma atladı. Omzumun üzerinden Can'ı görmüş olacaktı ki, "Kimsin sen," diye sordu. Kimdi o sahi? Can. Hayallerimi süsleyen, Tinker Bell'di o. Ben uçmak istiyordum, o da peri tozunu üzerime serpiştiriyordu işte. Sizin yapmadığınızı, yapamadığınızı yapıyordu o.

Annem de ayağa kalkmış ve babamın arkasına geçmişti. Saçları kumral, dolgun ve ipeksi görünüyordu. Yüzü çok güzel bir kadındı. Makyaj yapmayı da çok severdi. Küpelerini hep büyük seçer ve o büyük, yuvarlak halkası olan küpelerden takardı. Ne zordur eminim o küpeleri taşımak diye düşünürdüm hep. Annem asil tavrını bozmadan, iki elinde tuttuğu kolsuz çantasını bacağının üzerine bastırdı. Ayağındaki o siyah topuklarla ne kadar da güzel duruyordu.

"Ben mi?" diye sordu Can, anlamazlıktan geldiği belli olan bir tavırla.

"Evet," Babam bana sarılmayı bırakmıştı. "Kimsin sen? Ne işin var oğlumun yanında?" Can'a doğru ilerlemeye başladığında kolundan tuttum ve onu durdurdum.

"Hayalime zarar verecek olursan," dedim, kızgın olduğumu anlaması için sert bir ses tonuyla. "Ona bir kusur bulacak olursan baba... Beni asla göremezsin."

"Ne diyorsun sen? Aptal mısın çocuk sen!" Yüzüme baktı kalın kaşlarını çatarak. "Ne hayali!"

Kolunu daha sıkı tuttum. Belki de yaptığım edepsizlikten başka bir şey değildi. Sonra Melek denilen o kadının cümlesi aklıma geldi. Tabu olan her şeyinizi yıkın geçin ve kendiniz olmayı bırakmayın... Buna benzer bir şey demişti. Tabumu öldürecektim.

"Aptal değilim..."

Annem arkamdan beni tuttuğunda Can sakince sigarasını yaktı. "Ne yaptığını sanıyorsun," dedi annem, Can'a dikkatlice bakıp. Can'a göre doğal bir durumdu sigara yakmak. Ancak her sigarasında biraz da benim zamanım ölüyordu. Ancak ona değerdi. Onun varlığına değerdi.

Can sigarasını yaktığı gibi dudaklarına yerleştirdi ve sırtını kapı sövesine yasladı. "Bir şey yaptığımı söyleyemem."

İçine çektiği nefesi, dışarıya bir duman olarak verdi.

"Sen nasıl çocuğumun yanında sigara içersin?" diye sordu babam. Babam kolunu benden kurtardığı gibi onun yanına vardı.

Onun yakasına yapıştığında Can hiç olduğu durumu bozmadan, "Çocuğu hasta olduğu için her şeyi kısıtlayan bir baba figürü, diktatör bir anne figürü. Halil'in çocukken pencereden dışarıda oyun oynayan çocukları izleyip ağladığını biliyor muydunuz? Tabii ben anlayamam..." dedi ve sigarasını içmeye devam etti. Babam hâlâ yakasını tutuyor ama sanki aklına bir şey dank etmiş gibi daha fazla sıktı o yakayı.

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin