26

149 10 12
                                    

Medya: Aybüke Poçan - Kal Anlatırım

**

Yaşamaya dair her şey bir tür ilüzyondu sanki.

Can, sevgilisinin kafasını bacağına yaslamış ve dakikalardır orada duruyorlardı. Can'ın gözyaşları dinmişti ancak gözleri kıpkırmızıydı. Şişmişti ayrıca. Korkuyordu, Can. Dışarıdan duyduğu siren seslerinden korkuyordu. Halil'i kaybetme ihtimalinden korkuyordu.

"Can Yılmaz. Kapıyı aç, yoksa zor kullanmak zorunda kalacağım!" demişti, dışarıdan megafonla seslenen polislerden biri. Bu erkek sesinin hemen ardından kapıya tıklanmıştı birkaç defa. Sertçe.

Can, kafasının içindeki düşüncelere öyle bir gömülmüştü ki, dışarıdan gelen o sesleri duymaz olmuştu. Elini, saçsız kafasına koydu bacağında yatılı duran bedene bakmadan. Kafasını sevdi, anaç bir tavırla.

Ölümüne kendini hazırladı sanıyordu. Fakat ölüm gelmeden önce kapıyı çalmazmış. En az amansız vakitte kırıp girermiş kapıyı. "Nasıl..." diye fısıldadı içerine. Nasıl kaybettim seni?

"Can! Eğer açmazsan bu kapıyı, kötü şeyler olacak! Duyuyor musun beni!" Bu kez duyulan ses, Halil'in babasının sesiydi.

Dakikalar boyunca Can ne bacaklarına serilmiş bedeni kenara alıp ayağa kalktı ne de polisler içeri girmeye tenezzül etti. Ses soluk çıkmadı bir müddet yahut Can duymadı, bir noktaya odaklanmış ve gözlerini kırpmadan o noktaya bakıyordu. Eli Halil'in kafasını seviyordu usulca. Ondan bağımsızdı üstelik. Gözlerini bir an olsun kırpmadı. Nasıl kaybettim seni?

Halil'in yapmayı beklediği daha birçok şey vardı. Can, onunla birlikte bir eve çıkmayı istiyordu, onu gerçekleştirecekti. Halil'i tiyatroya, sinemaya, bara, Doğu Ekspresinde yolculuğa, sıcak şarap içmeye Uludağ'a, kim bilir belki de en güzel düşlere götürecekti onu.

Kapıdan gelen sert tepkiler, hâlâ Can'ı baktığı noktadan ayıramıyordu. "Aç lan kapıyı, piçin oğlu!" diyordu dışarıdaki ses.

Ve sonunda kapı kırıldı, içeri on kişiden fazla adam girdi. Can onların yüzüne bile bakamadı. "Kimsiniz siz," demedi. Korkmadı. Çekinmeden hâlâ Halil'in başındaydı parmak uçları, nazikçe okşuyordu.

İçerindeki kelebeklerin hiçbiri kanat çırpmıyordu. Nasıl kaybettim seni?

Hayretler içerisinde, Halil'in babası Can'a baktı. Sonra Can'ın kucağında yatan oğluna. "Ne yaptın ona!" diye sormuştu babası, korkuyla. Sanki Halil'in vaktinin bir gün dolacağını bilmiyormuşçasına.

Polisler, Can'a tabancalarını doğrultmuşlardı ama bu bile korkutamamıştı Can'ı. O korkmazdı artık hiçbir şeyden. En büyük korkusunu yaşamıştı az önce. Kaybetmek ilk defa bu kadar acı verici.

"Ne yaptın, söylesene!"

İçeri, polislerin aramasıyla birkaç dakika içinde gelen ambulans hemşireleri, Can'ın kucağından bir hışımla Halil'i alıp sedyeye, Can'ı da oturduğu yerden ayırmaya polisler yeltendi. Can direnmiyordu ama içindeki bir his buradan ayrılmaması gerektiğini söylüyordu. "Öldüreceğim onu!" diyordu Halil'in babası. Polisler onu da ayrıca sıkıca tutuyordu kollarından. "Bırakın beni, öldüreceğim bu piçi!" Ağlıyordu babası.

Can'ı da yerinden kaldırdıklarında, Halil'i dışarıda bekleyen ambulansa götürdüler. Can'ı ise polis arabalarından birine. Arabanın içinde bile bir noktayaydı odağı.

Bunun ardından Emniyet Müdürlüğüne gittiklerinde, Can'ı sorguya çektiler çabucak. Ancak Can tek bir suali bile cevaplamadı uzun bir süre. "Ona zarar verdin mi?" diyorlardı. Can, hiçbir şey söylemiyordu. "Onu neden esir tuttun?" Susuyordu. "Neden?" Nasıl kaybettim seni?

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin