32

355 14 8
                                    

son bölüm.

medya: Yann Tiersen - Sur le fil

*

Duyduğum cümleyle afalladım. "Nasıl olur, anlamıyorum..." diye söyleniyordum ama beynimin içinden nasıl bir cümle geçirmem gerektiğini bile düşünmemiştim.

Öyle boşalmıştı ki kafam. Sanki dünya başıma yıkılmıştı.

"Anlamıyor musun? Baban olacak o it... Neyse... Belli ki Can'ı çok kafaya takmış o adam." dedi.

"Can, nasıl şimdi?" diye sordum, duyacağım cevaptan korkarak.

Gözlerimde yaşlar birikirken, olduğum yerde kalakaldım. Hareket edemedim. Sırtımdaki iğrenç hissi söküp atamadım.

"Bilmiyorum. Nerede bilmiyorum."

"Ne demek oluyor bu?"

Sedat'ın gözlerinin içine diktim bakışlarımı. Titreyen dudaklarımı çabucak kapatıp, olduğum yerde toparlanmayı denedim. Deniyordum.

"Endişe etme, iyidir eminim. Zaten bıçaklandığı gibi doktorlar, bir köşede onu kıvranırken bulmuş. Baygınlıkla, ayık arasında bir yerde..."

Sözünü, öksürük seslerim kesmişti. "Daha fazla anlatma! Acıyor! Acıyor görmüyor musun!" diye bağırdım.

Gözlerimden akmak üzere olan yaşlara daha fazla engel olamıyordum. Göz pınarımdan sızan her bir yaş, gözümü yakıp geçmek istiyordu sanki. Büyük melankoliyle akmaya başladıklarında gözlerimi yummakla yetindim. Hayal dünyamın içine geri dönmek istiyordum. Yeniden o pencerenin önünde dışarıyı izlemek zorunda kalsam da geçmişe geri dönüp, Can'ı en başından kurtarmak istiyordum. Deniyordum.

Sedat'ın elini omzumda hissettiğimde gözlerimi geri açtım. "Lütfen böyle yapma, senin güvende olduğunu biliyordur."

"Neden hiçbir şey demeden çekip gitti diyorum ben de. O notu da babam yazdı, tam da tahmin ettiğim gibi..."

"Bak, bunları düşünmenin sırası değil. Sadece sakinleşmemiz gerek. Aklımız yerinde olduğunda güzelce düşünürüz bunları."

"Sen nasıl öğrendin?"

"Halil..."

"Nasıl öğrendin diyorum."

"Tamam, geç koltuğa anlatacağım. Güzelce oturalım."

Omzumdaki elini, sırtıma götürüp, yürümeme destek verircesine arkadan ittirmeye başladı. Ben de otomatikleşip yürümeye başladım. Koltuğa oturduğumuzda ona döndüm. Gözlerime dikkatlice bakıyordu, gözlerimdeki asılı kalan yaşları silmemi söylüyordu sanki, görünmez bir dille.

Hızlı davranıp, gözyaşlarımı sildim. Vurdumduymaz bir tavırla, "Dinliyorum." dedim.

"Can ile birlikte seni hastane ziyaretine geldik birkaç defa. Yani senin yanına ben girmedim. O girerdi hep. Ben de kantinde oturur onun dönmesini beklerdim. Seni görüşe ilk gelişimizdi, tabii o birkaç defa önceden de geldi ama benim en azından o hastaneye ilk gelişimdi. Can, kantinin yerini gösterdi, gittim paşa paşa oturdum. Bir kadın geldi yanıma. Yeni mezun olmuş doktormuş. Seninle de ilgilenmiş birkaç defa. Tüm masalar doluydu o gün, yanıma oturdu o da. Konuştuk ikimiz de yemek yerken. Arkadaş olduk. Birkaç defa hastane dışında görüştük. Flört ediyorduk bile diyebilirim." Kadehini sehpanın üzerinden geri alıp, birkaç yudum -muhtemelen boğazını tazelemek adına- daha aldı ve sonrasında sehpanın üzerine kadehi yeniden bıraktı, konuşmasına devam etti: "Hastaneye gittim, kayıtlara bakmak için. Belki gittiği yönü öğrenirim, ne bileyim. Belki farklı bir araçla gelmiştir ya da çıkışta biri almıştır. Bunu düşünerek gittim. Hastane kayıtlarını izleyip izleyemeyeceğimi sordum orada birine, o da imkansız dedi. Ben de karşıdaki markete girdim, rica ettim, yalvardım, aslında onlar için de polis kararı olmadan imkansızmış ama sonunda izin verdiler ve oradan kayıtlara ulaştım. Can hastaneye giriyor ve asla geri çıkmıyordu."

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin