22

190 12 14
                                    

Medya: Teoman - Rüzgar Gülü

Bu şarkı hayatının kıyısında ölmeyi bekleyen ve sessizce gülümseyen masum çocuklara.

**

Motor kaskımı çıkardığım gibi Can'ın arkasından indim. Alışmıştım ona, bu kadar hızlı olmasına. Hızlı yaşıyordu işte... Alışmak zorundaydım.

"Biliyor musun Can," dedim, o da kaskını çıkarıp, anahtarı motordan çıkarırken. "Her bir sigara dalı ömürden on beş dakika çalıyormuş. Hayatından bir saniye bile eksilmeyecek... Sigarayı bırakacaksın."

"Biraz daha konuşursan bu kaskı var ya, kafana indiririm, sözelci."

Güldüm. "Angut... Yapamazsın."

"Yapamaz mıyım," Kaşlarını yukarı kaldırdı ve elindeki kaskı havaya kaldırıp bana baktı. Tam kafama indirirken, kaskı kafama hızlıca taktı ve kendini bana çekti. Yüzünü yüzüme yerleştirirken, burnumun ucuna bir öpücük kondurdu ve gıdıklanıp burnumu kırıştırdım.

"Yapma Can! Gıdıklanıyorum!" Tekrar öptü. Tekrar. Tekrar... "Ya!"

Sonunda bıraktığında kaskı kafamdan çıkarıp ona uzattım. O sırada elimdeki kask benden bağımsız yere düşmüştü. Yerden aldığımda Can motosikletini yine bir direğe bağladı. Anıtkabir'in önünde olduğumuzu anladığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Gerçekten... Burada mıydık?

"Daha önce geldin mi buraya, sözelci?" diye sordu.

"Hayır... Benim evden çıkmam yasaktı, Can."

"Ne? Neden?"

"Hayatım hep hastaneler ve evden ibaretti. Onlarca doktor tedavilerim için yardımcı oldu ama. İşte. Beynimdeki kötü huylu tümörü yok ettiklerini sandıklarında, her zaman yeniden türüyordu ve şu an, beni öldürüyor, Can."

Bir şey söyleyemedi ama gözlerinden anladım söylemek istediklerini. Anlarsınız ya, bazen kaçınılmazdır son. Ne söylesen, boştur. Ben de böyle hissediyorum. Ancak Can'ın bu özelliğini seviyordum. Ölmeyeceksin demiyordu. Öleceksin ve ben bunu kabulleneceğim diyordu. Nereden mi biliyorum? Çünkü Can'ı çok iyi tanıyordum.

"Burada beklememiz gerek, Rabia ve Şeyma gelecek..." dedi, adlarını bile duymadığım bu insanlar kimdi?

Sigara paketini cebinden çıkardığı gibi içinden bir dal çıkardı ancak yakmadan bir süre dudaklarında bekletti o dalı. "İçmesen keşke..." diye söylendim kendi kendime. Kaldıramıyorum işte Can, bu kadar fazla ölüme yakın olmanı kaldıramıyorum.

"Halil, alış. Bazıları değişmiyor. Huyum kurusun."

Bağımlılıklar mı? Sanmıyorum, Can. Değişmeyen ne? Değişmeyen kim? Sigarasını ateşe verdiğinde yine ilk nefesini çekti ciğerlerine ve ciğerlerinden dışarı saldığı dumana baktı hissizce. "Değişiyor..." diye fısıldadım. "Değişmeli. Bu dünya da değişmeli. İnsanlar iyileşmeli, Can."

Biraz ileride gördüğüm kısa duvarın üzerine oturdum. O da yanıma gelip oturdu ve sigarasını içmeye devam etti. Belki içmese, bıraksa dünya daha güzel bir yer olurdu onun için. Neden kendine zarar veriyordu?

"Bugün buraya gelecek arkadaşlarım." dedi ve sigarasından bir nefes daha çekti. "Lise zamanlarında sosyal medyadan tanıştığım sonra da mektup arkadaşı olduğum arkadaşlarım. Oldukça özeller benim için. Bugün buraya geldik," Gülümsedi. "Çünkü ben daha önce görmedim onları. Yüz yüze gelmek hiç kısmet olmadı. Neyse. Anıtkabir'i gezmeden gitmek olmazdı Ankara'dan." Bana baktı, solgun ten rengi ona has bir güzellikteydi. Yukarıdan vuran güneşe rağmen hâlâ güzeldi işte. "Hiç gelmemişsin de, iyi denk geldi böyle. Yaz aylarında daha fazla kalabalık oluyor. İyi zamanına denk geldik."

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin