14

345 26 3
                                    

Bu bölümde güzel şeyler olacak gibi ya da mutsuz...

Bölüm sonunda görüşürüz.

Medya: Pinhani - Nehirler Durmaz

**

Kulaklığından, kulağının içine doğru süzülen şarkı eşliğinde Can'ın evine doğru gidiyordu. Otobüs oldukça dolu olduğu için ayakta bekliyor ve direkten zorlukla tutunuyor. Hatta elinin üstünde direği tutan üç el daha görüyordu.

Sinirleri oldukça bozuktu. Kendini şarkıya kaptırmaya çalışıyordu. Ancak bu otobüsün sarsıntısı yüzünden imkansız bir hâl alıyordu. Otobüs sola doğru gittiğinde, Halil'in dengesi bozuldu ve birinin ayağına bastı. Kafasını, ayağına bastığı kişinin yüzüne çevirince, yaşıtı olabileceğini düşündüğü bir çocuk olduğunu gördü. "Özür dilerim..." dedi Halil ve hızlıca birkaç adım geriye attı. Direkten daha sıkı kavradığında karnını direğe yasladı.

Çocuk sorun değil demeye bile tenezzül etmemişti. Ancak zaten bu Halil'in beklediği bir şey değildi. Halil karşılık beklemezdi. Halil kızmazdı. Halil bu cehenneme melek olarak düşmüştü.

Belki bir saat, belki daha fazla bir süre sonra otobüsten indi sonunda. Yürümesi de gerekiyordu, birkaç sokak aşacak ve Can'ın evine varacaktı sonunda.

Otobüsteyken onlarca şarkı dinlemişti ve şu an kulağındaki şarkı şöyle diyordu; "Oysa sen bir nehirsin ve nehirler durmaz..."

Yürümeye başladığında kulağındaki şarkıyı mırıldanmaya da başladı Halil. Burnunun ucu, muhtemelen peçeteyle silmekten kızarmış, gözlerinin altı şişmiş ve eli yüzü dağılmıştı. Üstündeki kıyafetler alakasız ve dolaptan rastgele seçtiği de belli oluyordu. "Kavuşur bir an önce sevdiğine, asla geç kalmaz. İstesen gelebilirsin, yola çıkmadan olmaz. Sabah olmadan gelsen yine, ellerim sen olmadan ısınmaz."

Adımları hızlandığında köşede gördüğü ilk tekele girdi ve dolaptan birkaç bira ve bir şişe de viski aldı. Can ile sarhoş olmak istiyordu. Sarhoş olmak nasıl bir histi, merak ediyordu. Bir arkadaşı ona, gökyüzünü pembe görmeye başladığını, etrafın sürekli sallandığını söylemişti ve bu hissi gerçekten merak etmişti Halil. Elinde zorla taşıdığı şişeleri yavaşça tezgaha bıraktı ve kulağındaki kulaklığı çıkarıp cebine koydu. Adam, Halil'e garip bakıyordu. Halil'i süzmeye başlamıştı.

Halil garipsemişti ancak çaktırmamaya çalıştı. "Kaç para bunlar, abi?" diye sordu.

"Kaç yaşındasın sen?" diye sormuştu adam. Neden süzdüğünü şimdi anlamıştı Halil. Evet, küçük duruyordu. Sakalları çıkmıyordu. Çıksa da çirkin duruyordu ve sürekli kesiyordu. Saçları bebek saçlı gibi kıvır kıvır ve yumuşacık duruyordu. Gözleri açık kahve, güneşe bakınca yeşile çalıyordu. Giyindiği şeyler de onu küçük gösteriyordu.

"Yirmi," dediğinde, cüzdanından nüfus kimliğini çıkardı ve adama gösterdi. Adam gülmeye başlamıştı. "Desene oğlum ya! Ne ayaksın dedim ben de, küçücük çocuk alkol mü alıyor!"

Halil de güldü. Adam hızla, Halil'in aldığı şeyleri okuttu ve kaç para tuttuğunu söyledi. Halil hemen parayı ödedi. Adam o sırada biraları ve viskiyi siyah bir poşete koymuştu. Tekelden dışarı çıktığında poşeti çantasına koydu Halil.

Ve telefonunu çıkarıp, tekrardan Can'ın attığı konuma baktı. Bir sokak üsteydi evi. En azından öyle görünüyordu. Riske atmamak için rehbere girdi ve Can'ın numarasının üzerine basıp, onu aradı.

şerefe sevgili | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin