Yeniden kurulum için zaman gerekiyordu, bunun farkında olan Bay Brown olayı ılımlı bir şekilde anlatma kararındaydı.
-Efendim, gerekli olan bir zaman bu, boşa harcanmayacağını bilmenizi isterim. Ben de bu proje için çalışıyorum.
Dijital ses cevapladı ''Hayır! Sen benim için çalışıyorsun!'' Ekranda beliren dalgalanmalar laboratuvarın iç dizaynına yeni bir görünüm katıyordu. ''Evet Bay D. gerçekten haklısınız.'' diye karşılık verdi Brown. ''İlgi duyduğum ne varsa hepsi geride kaldı. Artık dilediğimi gerçekleştirme vakti geldi. İşlemleri hızlandır.'' Kafasında kurduğu zaman ayarlamaları bozulacakmış gibi bir his vardı içinde.
-Ama efendim...
-Sana söylenileni yap!
-Peki efendim. Nasıl isterseniz...
Ekran siyaha büründüğünde Jack elini çoktan başına koymuştu. Ne yapacağını düşünüp duruyordu. Askeriyeden gelen emirden korkmuyordu çünkü onlarla başa çıkabilirdi. Ama süreci hızlandırmak en kötüsüydü, en azından şu son bir hafta için. ''Gelen Arama!'' Beyaz önlüğünün düğmelerinden birkaçını gevşetti. Bir sürü karmakarışık tuşların arasından birini seçip bastı.
-Jack, orda mısın dostum? Sana ihtiyacım var.
-Mark? Bu sen misin? diye şaşkınlık içerisinde oturduğu sandalyeden kalktı.
-Evet benim, neredesin?
Kafasını birkaç kere hızlı hızlı sağa sola çevirdikten sonra cevapladı.
-Eski BroadWay kafesindeydim, şu an eve doğru gidiyorum. Sen?
-Tamam, eve geliyorum. dedi Mark.
-Hayır orası olmaz! yersiz bir telaş yapmıştı, bunu fark ettiğindeyse konuşmasını sürdürdü.
-Yol üzerindeki caddenin bitiminde bir restoran var, orada buluşabiliriz. dedi Jack.
-Tamam, otuz dakika sonra orada olurum.
Hemen hazırlığını yaptı, sistemi kontrol edip kıyafetlerini değiştikten sonra laboratuvar kapısından çıktı. Binayı terk ederken güvenlik ekibine selam vermeyi unutmadı.
-İyi geceler.
-İyi geceler efendim.
Merdivenleri hızlı adımlarla indi, arabasının yanına geldi, kapıyı açıp araca yerleşti. Yola çıkarken bir kaza sesi duydu ve hemen önünden süratle bir araba geçti. Bulunduğu binanın çok yakınındaydı. Direksiyonu kırıp kazanın olduğu yere gitti. Camdan aşağı baktı, yerde yatan kişiyi tanıdığını düşündü. Ona yardım edebilirdi ama daha yeni hızla önünden geçen arabanın geri geldiğini hissetti. Yerde yatanın ölmediğini düşünüyordu fakat öldüğünü kabullenmek istedi, arabanın gaz pedalına kökledi ve yoluna devam etti.
Arada bir dikiz aynasından birileri kendisini takip ediyor mu diye bakıyordu. Ama görünürde kimse yoktu. Derin bir nefes alıp yoluna devam etti. Yan koltuğunda sabahtan unuttuğu bir defter duruyordu. Açıp kontrol etmek istedi ama sonra vazgeçti, üzerinde ''Gündem Olaylarına İlişkin Belgeler'' yazıyordu. Hayat onun için endişelerle dolu olması gerekirken bugün çok sakindi daha yeni yaşadığı olay dışında tabii. Kırmızı ışığın yandığını son anda fark etti ve frene köklendi. Karşıda duran birkaç polis memurunun kendisine baktığını gördü hatta içlerinden birisi eğilip araç içine bakınca tebessüm edip dikkatleri üzerine çekmek istemedi.
Sağına bir araç yanaştı. Jack gözlerini arabanın camına dikti. Birisi onu mu gözlüyordu merak ediyordu. Cam siyahtı ve içerisi görünmüyordu. Kafasını tekrar ışıklara çevirdi, sarı ardından da yeşil yanınca gaz pedalına basıp harekete geçti, dikiz aynasından baktığında daha yeni yanına yanaşan arabanın geri gittiğini gördü, geldiği yöne geri gitmişti. Jack'in kafasından aşağı kara sular indi. Korku bedenini sararken Mark ile sözleştiği yere varmasına çok az kalmıştı. ''Margaret'ı ara.'' derken işaret parmağı kulağının arkasındaydı. ''İletişim mümkün.'' diye zihninde yankılanmıştı ses. Birkaç sinyal sesinden sonra nihayet cevap gelmişti.
-Biraz dikkatli olsana tatlım... Jack, kusura bakma hayatım... diye yemek yapmak için hazırlık yapan Margaret'ın İsabella ile başı dertteydi. Küçük İsabella annesinin yaptığı pastayı düşürmeden tutabilmişti.
-Margaret dinle! Ben eve gelene kadar kapıları kimseye açma tamam mı? dedi Jack, sesini yükselterek.
-Neler oluyor Jack?
-Bir sorun yok, sadece dediğimi yap yeterli.
-Emin misin? Çünkü sesin hiç öyle gelmiyor hayatım. dedi sakin bir tonla.
-Evet... Iıı...
Yolda pankartlar açmış insanlar kargaşa çıkarıyordu. Etrafta çok fazla gürültü vardı ve Jack olup biteni izlerken konuşmasını sürdürmeye çalışıyordu.
-Hayatım ben seni sonra ararım, dediğimi unutma, seni seviyorum. diyerek aramayı sonlandırmıştı Jack.
-Jack neredesin hayatım neler oluyor! Jack, hayatım...
''Arama sonlandırıldı.'' sesi zihninde yankılandıktan sonra gözlerini dört açmış Jack etrafta olup biteni izlemeye devam etti. ''Özgürlük! Özgürlük!'' diye bağrışmalar duyuluyordu. ''Kaltaklara Ölüm!'' yazılı pankartlar ve buna benzer birçoğu vardı. ''Gelen arama, isim Mark Russell.'' İşaret parmağını kulağının arkasına getirdi ve elini tekrar direksiyonla buluşturdu.
-Evet Mark?
-Dostum, burada durumlar biraz karışık, insanlar sokaklara dökülmüş durumda. dedi Mark, sıkıntılı bir durum varmış hissiyle.
-Ben de oralardayım dostum, eski yurdun oraya gelirsen seni oradan alabilirim. dedi Jack
-Güzel olur.
-Tamam.
Jack'in içinde bir sıkıntı vardı, Mark onca yıl sonra karşısına çıkmıştı, çalıştığı yerde bir kaza olmuştu ve kendisine musallat olacak birilerini istemiyordu. Belki sakinliğini başka bir gün için kullansa iyi olabilirdi...
Kırmızı kırmızı parlayan çiçekçi dükkanları alev topunu andıran görüntüyle geceyi aydınlığa çeviriyordu. ''PLATONİKLER İÇİN HORMON EXPRESİ'' yazıyordu tabelanın birinde. Direksiyonu sağa kırdı ve on kilometre kadar daha devam ettikten sonra ''Terk Edilmişler Yurdu'' yazısının net bir şekilde okunmadığı, sivri uçlu çatısıyla korku evini andıran yapının önüne gelmişti. Arabanın içinden etrafa göz gezdirdi, Mark her zamanki gibi ortalıkta görünmüyordu ve etraf çok sessizdi. Aracın fenerlerini kapattı, sonra geri yaktı ve tekrar kapattı, arabasının rengini etkileyen tuşa bastı ve tamamen siyaha büründü, aracı istop ettirdi ve bir süre bekledi. Bu, sadece Mark ile olan bir ilişkiydi, sadece onu bir yerlerden alırken yaptığı bir hareketti. Mark, göze görünmeyi sevmezdi, özellikle de bu günlerde. Jack gelir sinyal verirdi, sonra karanlığın içine gömülürdü. Sonra Mark gelir araca binerdi...
Aracın içi de karanlık olduğu için etrafı rahatlıkla görebiliyordu Jack. Kapının açılma sesini duymadan iki kere camı tıklatmıştı Mark. Araca bindi ve Jack ile göz göze geldi.
-Selam, eski dostum. dedi Jack.
-Bundan senin de haberin var öyle değil mi? derken bakışını sertleştirdi Mark.
-Neyden? diye anlamazlıktan gelmişti Jack, ama konunun bizzat içindeydi.
-Pekala. Bana yalan söylemeyeceğine eminim. dedi ve tebessümden hemen sonra gülümsemesini tutamamıştı Mark.
Jack arabayı çalıştırdı, fenerleri yaktı ve yola devam etmek için araç dışı renk tuşuna basıyordu ki Mark seslendi:
-Fenerleri kapat. Oto pilotla gideceğiz. dedi.
Jack anlamsız bakışlarını Mark'ın suratından alıp dediğini yaptı.
-Peki, nereye gidiyoruz o zaman?
-Görüşmek isteyeceğini düşündüğüm birisi var, onun yanına gideceğiz. dedi Mark, camdan dışarı göz gezdirdikten hemen sonra.
Jack'in kalbi hızlı atıyordu. Mark bunun farkındaydı ama bunun planla bir ilgisi olmadığını düşünüyordu. Jack gidecekleri yer için pilotu hazırlamıştı. Gaz pedalına dokunmasıyla birlikte araç harekete başladı. Mark'ın gözlerinin, kendi üzerinde olduğunu hissettiğinde sağına döndü, bir şeyler söyleyecekmiş gibi bir hali vardı. Ciddiyetini takındı, göz kapaklarını birbirine yaklaştırdı ve dudaklarından Jack'in hiç memnun kalmayacağı kelimeleri döktü.
-Yeni bir görev Jack... Yeni bir görev...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLERİYE DÖNÜŞ
Ficção CientíficaJack Brown'un yazdığı makalelere olan yoğun ilgi artarken, yapay zekanın uzlaşımcı kafası Dwayne yakın gelecekte olacaklar için yeni bir düzen oluşturma girişimindedir. Uzak Doğu'dan gelen yabancı uyruklu insanları bir araya toplayıp üzerlerinde çeş...