ESKİ ANILAR

55 3 0
                                    

Ağzında iğrenç bir tat yoktu ama kokusu arkadaşının burnuna çarpıyordu. ''Ne içtin sen?'' diye yüzündeki tiksintiyi gösterdi. Alışık olmadığı bir durum değildi ama her zaman tiksindiği bir durumdu. ''Çok yoğunum dostum, biraz kafamı dinleyip yorgunluğumu atmak istedim o kadar.'' Sözcükler ağzından düzensiz bir ritimle çıkıyordu, içkiyi fazla kaçırdığını da biliyordu. ''Hadi dostum eve gidelim artık, lütfen.'' derken arkadaşının elindeki küçük aile fotoğrafına baktı. Bir tane kız ve bir tane erkek çocuğu vardı. On altı ya da on yedi yaşlarındaydı kız olan, tek varlığı oydu. Bir trafik kazasında kaybetmişti eşini ve oğlunu.

Işıklı topların etrafta oluşturduğu düzensiz aydınlatma artık sinir bozucu hale gelmişti bile, başı ağrıdan çatlıyordu ve çok yorgundu. Koluna giren arkadaşı onu bardan çıkarmakta oldukça zorlanmıştı. Soğuk havanın serinletici etkisi ve içeriye göre çok sessiz olan geceye, merhaba, diyen bir çift surat; sakinliğin, temiz havanın, rahatlatıcı ve bir o kadar huzur verici rüzgarın tadını çok geçmeden geride bırakmıştı. Aracın içine kendini atan sarhoş arkadaş diğerine göre oldukça yorgun ve bitkindi. Üstlendiği görevin psikolojik sorumluluğunu kaldırmakta güçlük çekiyordu.

Araba yavaşça hareket etmeye başlamıştı. Bir süre yol aldıktan sonra ışıklarda araba durdu. Direksiyon başındaki arkadaşı gergin görünüyordu. Yüzündeki somutlaşmış ifade sanki hiç silinmeyecekmiş gibi aynaya bakmıştı. Zihninden kelimeleri tekrar etti ''Mark'a verdiğimiz sözü tutmalıyız.'' Sonra yeşil yandı ve yola devam etti.

***

Evin önüne çoktan gelmişlerdi, kapıyı açıp araçtan indi, sonra arka kapıyı açıp koltuğa uzanmış arkadaşına seslendi ''Hey Stefan, eve geldik.'' Arkadaşı baygındı, hiçbir şey hissetmiyordu. Eğilip arkadaşının kollarından tutup dışarı çekmeye çalıştı. Ama arkadaşı oldukça ağırdı. Biraz zorlansa da onu dışarı çıkarmayı başarmıştı, artık yarı baygın haldeydi. Gözleri kapalıydı ama ayaklarını yere basabiliyordu. ''Biraz şöyle... İşte oldu, hadi eve girelim.'' diyerek arkadaşının koluna girdi ve zorlu adımlarla kapıya yöneldiler. Kapı kilidini açmak için elini cebine atmıştı ki kapı bir anda açıldı. Hızlıca kafasını yerden kaldırdı. Karşısında beliren siyah paltolu, boynunda ince düz bir çizgi ve çizgiden dallara ayrılmış dört farklı şekilde dövmesi olan kaşları çatık sert görünümlü adam parmaklarını ağzındaki sigaraya götürmeden hemen önce kafasını hafifçe sağa eğmişti ve bu sırada arkasındaki diğer adamlar da belirivermişti. Sigarasından derin bir duman çekerek parmaklarının arasına aldığı sigarayı havada tuttu ve sessizliğini bozdu.

-Nereden geliyordunuz?

Şaşkınlık içerisinde bakakalırken adamın eski bir dedektif olduğunu çoktan anlamıştı. Ama şimdi ne iş yaptığından emin değildi.

-Kimsin sen? dedi temkinli ses tonuyla beraber.

Sırıtan dudaklarına sigarayı yerleştirdikten sonra arkasını döndü ve evin içine doğru yürümeye devam ederken konuştu.

-Kim olduğumu zaten biliyorsun.

Arkasındaki adamlar kapıdaki iki arkadaşa ellerindeki silahı doğrultarak onları tehditle içeri soktular, yarı baygın arkadaşı içeri girince zemine kapaklanmıştı, onları evin bodrum katına götürüp bir çift sandalyeye bağlamışlardı. Zifiri karanlığa hapsedilmiş iki kişi öylece bekliyordu.

-Stefan, uyan! diye bağırıyordu. ''Stefan uyan!''

-Baba! diye bir kız sesi duyuldu zifiri karanlıkta.

İLERİYE DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin