Vapur

413 25 8
                                    

"Aşk, en çok hayal gücüne ihtiyaç duyar, biliyor musun? Her birimiz, olanca hayal gücüyle, öbürünü yaratmalı ve gerçekliğe ufacık da olsa yer bırakmamalıyız; işte o zaman, o iki hayal gücü karşılaştığında... Dünyanın en güzel şeyi olur!"

"Umarım rahatsız etmiyorum?" dediğinde, cevap vermeyip, elimde ki simidi ikiye bölüp, yarısını ona uzatıyorum. Gülümsüyor. O an, konuşmak yerine, o büyülü gün batımında ki huzuru paylaşıyoruz. Zaman ilerliyor... Dayanamayıp;
"Birdy'nin şarkılarında ki büyüyü, paylaşabildiğim ilk kişisiniz." diyor. Bu sefer ben gülüyorum.
"Barbaros, ya siz?" diyorum. Ama o denli düşüncesiz ve cümlenin öğelerinin yokluğuyla kurulmuş bir sarfedilişti ki bu, algılaması biraz zaman alıyor.
"Ada!" diyor gülümseyerek. "Memnun oldum Barbaros"
"Ben de..."
Yeniden susuyoruz. Konuşmanın, bu denli anlamsız kılındığı bir huzur anında.
Beşiktaş görünüyor ileride. O an hiç bitmesin istiyorum bu yolculuk. Ama biliyorum, her güzel şeyin, her zaman bir sonu oluyor..

"Konuşmayı sevmiyoruz, sanırım?" dediğinde, düşüncelerimden kurtuluyorum.
"Yoo hayır, severim aslında. Sadece bu huzuru bir şeyler sarf ederek bozmak istemedim. Bilirim ki, insanlar çok konuşmadan da pekala, bir çok şey paylaşabilirler." diyorum. Onaylıyor.

Beşiktaş iskelesine geldiğimiz de, birlikte konuşmadan vapurdan iniyoruz, adımlarımız geri geri giderken...

"Hoşça kalın" diyorum. Bana dönüp, "Teşekkür ederim." diyor sadece. Altında onlarca anlam yüklü bir şekilde.

Eve atıyorum kendimi, balkonuma kurulup, uzun uzun düşüncelere dalıyorum. O an telefonum çalıyor..

"Ne yapıyorsun? Gelecek misin bu gece?" diyor Baran. Pek bir neşeli geliyor sesi.
"Başka şansım varmış gibi konuşuyorsunuz ya Baran bey, gülesim geliyor!" dediğim de bir kahkaha koyveriyor.
"Görüşürüz beyefendi." deyip kapatıyor telefonu.

Günün yine sonlarına geliyoruz. İster istemez geçiyor zaman, unutuluyor anılar, eskiyor yüzler...

Giyinip, çıkıyorum evden. Biraz dolanıp, Baran'ın yanına geçiyorum. Başlıyorlar çalmaya, bana güzel bir şarap ısmarlıyor. Şarkılar birbirini kovalıyor, zaman geçiyor. O denli dalıyorum ki romanıma, yanıma birinin oturduğunu geç algılıyorum.

Kafamı kaldırdığımda, şaşkın bir çift gözle karşılaşıyorum. Bana, "Burada roman okuyan ilk kişiliksiniz. Tebrik ediyorum doğrusu." diyor. Gülüyorum.
"Siz okumaz mısınız?" dediğim de, vücut diliyle sanki, "bu bana sorulacak soru mu? Çok ayıp diyor"
"Okurum da, buralarda değil. Her şeyin bir zamanı vardır, bayım!" diyor.

Zaman usulca geçiyor, biz bazen susarak, bazen de koyu bir sohbete dalarak vaktimizin değerinin sonuna kadar hakkını veriyoruz.

O an eski bir ata sözü süzülüyor düşüncelerime, "En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır!"

Bugün, yeni hayatımın ilk günüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin