İstanbul

2.2K 109 12
                                    

Uçak yolculuğunu pek severdim. Varmıştım nihayet. Düşünceli bir şekilde, bavulların geldiği makineye doğru, grup halinde yürüyorduk.

Içimde hep Derin'i aramak, ona bu yolculuğa çıktığımı haber vermek vardı. Bu bana biraz, "her insan biraz mazohisttir!" konusundaki kendi rolümü hatırlatıyordu. Biraz da, azraille arkadaşlığı...
Ne konuda olursa olsun, onun sesini duyduğum her an, tekrar alkol kokuyordu. Sonrası baş ağrılı sabahlar...

Hayatım da kimseyi bırakmamıştım. Herkes, Derin'i anımsattıkça, onlardan da soğumuştum.
Sahi mutlu mudur? Kim bilir neler yapıyordur? Merak da ediyor mudur beni? Eğer biraz olsun tanıyabilmişsem onu, biliyorum, merak ederdi.

O, sırf üstüne alınmasın diye tüm sosyal hesaplarımı sadece genel konularla ilgili kullanmaya başlamıştım. Böylesi çok daha rahattı.

O ise halinden bir hayli mutlu gözüküyordu. Attığı Tweet'ler, instagram'ındaki fotoğraflar, ikimizi; yıllarca kafa patlatıp, sabahlara kadar sürdürdüğümüz sohbetlerdeki "Yin Yang" olayına dönüştürmüştü adeta.

O beyazın harikuladeliğinde yaşarken, ben ise siyahlara bürünmüştüm. Ama işin büyüsü de, işte tam da bu noktadaydı. Çünkü; "Ne siyah vazgeçebildi aşkından, ne de beyaz saf kalabildi, siyahın karanlığından."

Bavulumu alıp, metroya giderken, aklıma Baran geldi. Kendisi gelmiş geçmiş en iyi dost oskarının tartışmasız favorisiydi! Baran benim çocukluk arkadaşımdı. Aynı mahallede oturuyorduk. Bu sene Istanbula taşınmıştı. Üniversite macerası onu bile, rüyalar şehri dediğimiz Mersin'den koparmıştı.

Ne de uzun bir yolmuş, Istanbul'un kötü yanları daha birinci dakikadan kendini göstermeye başladı. Kendimi bildim bileli, hiç sevemedim ben bu şehri. Çok samimiyetsiz gelmişti hep. Ve şimdi taşındığım yerdi.
Mecburdum, iyi geçinecektik.

Metroya vardıktan sonra, Yenikapı'ya gelene kadar, bir uçak mesafesi daha geçti. Oradan aktarma yapıp, Taksim'e geçtim. Daha ilk günden bu kalabalık insana; "Ne duruyorsun? Dönsene Mersin'e!" Der gibiydi.

Melih abi vardı burada. Emlakçılıkta çığır açmıştı bence. O da bir süre önce Mersin'den buraya göçmüştü. Zamanında, Mersin'de bizim evin sahibiydi. Beni çok severdi. Bebekliğimi bile bilirdi. Telefonda bir evinin olduğunu, 1+1 kutu gibi ama bana yetebileceğini söylemişti.

Verdiği adresi, sokaktaki kestaneciler olmasa hayatta bulamazdım. Ata Demirer boşuna onlar için, eski model navigasyon demiyor!
Onun dükkanını bulana kadar canım çıktıysa da, sonunda,

-"Melih abi! Selamın Aleyküm. Hatırladın mı beni?" deyip, dalıyorum içeri.
-"Oo Barbaros, ben de tam seni bekliyordum!"

Bugün, yeni hayatımın ilk günüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin