Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum

1.7K 94 17
                                    

Bazen öyle olaylar tecrübe ederiz ki, her şey anlamını yitirir, o an için.

Kalbim deli gibi çarpıyordu. O kadar beklenmedikti ki her şey. Baran'a baktım. Çok duygulanmış gibi bir hali vardı. Oysa bu şarkıyı ona onlarca kere çalmıştım. Sonra bana eşlik eden kişiyi hatırladım...

O kadar saf duruyordu ki, bu bara ait değildi. Teşekkürleri kabul ettikten sonra yavaş yavaş barın çıkış kapısına doğru gitmeye başladı. Ben ise hala piyanonun başındaydım. Artık kalkmam gerektiğinin farkına vardım. Yarım yamalak bir teşekkür edip, Baranların masasına doğru ağır adımlarla gitmeye başladım.

- "Vay be! Bu kadarını beklemiyordum. Harikaydın Barbaros!"
Naz'a ne diyebileceğimi bile düşünemiyordum. Aklım sadece o kızdaydı.

Gece bitmiş, kendimi eve zor atmıştım. Eve geldiğim de kapının önünde bugün aldığım deri koltuğu buluyorum. Onu balkona götürürken, aklım hala sahnede olanlardaydı.

Baranların sahnesi bittikten sonra taksimde biraz erkek erkeğe dolaştık. Ona bir derdinin olup olmadığı konusunda sorular yönelttim. Elle tutulur tek cevap vermedi. Bu olay kafamı çok kurcalıyordu. En yakın arkadaşım nedenini bilmediğim bir olay yüzünden mutsuzdu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

Dünyanın en güzel içeceği kuşkusuz çaydı. Ama bu geceye şaraptan daha iyi eşlik edemezdi. Bugün aldığım ve neredeyse 250TL verdiğim kalite kokan 2003 yılından kalma Fransız Bordeaux şarabımı kadehine dolduruyorum.

Saat henüz 3'e geliyordu, uykum da pek yoktu. Kulaklığımı ve karalama defterimi alıp, üstüme de bir hırka geçirip, balkona çıkmaya karar veriyorum.

Bugün aldığım koltuğa kurulup, şarabımı yudumluyorum. Tadı gerçekten iyi. Tutumdan bahsederken, her zaman ki gibi keyfimden de geri kalmıyorum. Bu sorumsuzluğum bir gün ciddi bela açacak başıma.

Defterimi alıp, bir şeyler yazmaya başlıyorum...

"Bugün İstanbul'daki ilk günüm. Bugün 19 Ekim. Çoğu ilkleri yaşadığım tarih. Ben sana bunları yazarken, sen benden binlerce kilometre uzaktasın. Sensiz 457. günüm. Dile kolay, tam 457 gün. 12 Ocak 2012'dan beri sensizim. Ya da bensiz. Seninle birlikte, benliğimi de yitirdim sanırım. Sana bunları hiç bilmediğin bir yerden, İstanbul'dan yazıyorum. Cem Adrian öyle bir şarkı yazmış ki Derin, hiçbir şarkı sarfedemedi içimdekileri bu denli.
Bu gece çok farklı. Hiçbir 19'uma benzemiyor. Hadi bulsun biri beni, kayboldum Derin. Öyle Derin bir yalnızlıkta kaldım ki, lanetim oldu. Bu öyle bir ruh hastalığına büründürdü ki beni; "Ondan her zaman şikayet ederken, asla vazgeçemediğim bir şey oldu!"

          Bu hastalığa hiçbir felsefeci, psikolog çözüm bulamamış. Freud'un hiçbir kuramı bu lanete çözüm olamamış. Psikolojiyi bu yüzden seçmiştim. Bir işe yaramadı.
         İstanbul'a geldiğim de her şeyin Derin'sizini yapacağımı düşünürken, ben yine sana yazıyorum. Sen benim, hiçbir zaman kaçamayacağım o büyük kafesimsin. Kendimi Truman Show'da ki gibi hissediyorum. Tüm hayatımı sanki sen kontrol ediyormuşsun gibi. Hoşça kalmak zor. Bir tek onu söyleme istemiştim. Bazen böyle oluyor işte, kayıyor insanın ellerinden aşk ve sen onu tutamıyorsun.
        Yavaş yavaş geçiyor ömrüm işte, böyle derin bir bataklıkta. Çırpındıkça battım be Derin. Nasıl kurtulur bir kalp, karanlığa alışınca?
       Yalnızlık senden kalan son hatıram. Unut demiştin ya hani Derin, ben unutmayacağım. Her şeye rağmen. Asıl sen unıtma, insanlar unutmak için aşık olmaz!

Bir hayat düşleyin! Her şeyi unutun. Mutluluk ve huzur kokan, yalnızlıkla büyümediğiniz.
Hayatın oyunu basit, eğer bir şeyi gerçekten istiyorsanız, çabalamaktan fazlasına ihtiyacınız var demektir. Mesela bir umuda. Çünkü korkudan güçlü tek duygudur Umut! Umudunuzu yitirmemeniz dileğiyle.

Bugün, yeni hayatımın ilk günüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin