🔆Tamamdır🔆

72 14 18
                                    

"Bugün bensiz gidin siz."

Eşyalarını çantasına dolduran Bora, bir an duraksayıp bana döndü.
"Neden?"

Onlara belli etmemem lazım.
Bartu'nun anlamamasını sağlamak kolay. Yüzüne söylesem bile anlamaz o. Ama Bora onun aksine her şeyi sorgular. Daha sen ne yapacağına karar vermeden o anlar. Bu yüzden telefonumda 'müneccim' diye kayıtlı.

"Hocayla konuşucam ya. Tutmayayım sizi dedim."

Çantasını sırtına atıp telefonuyla uğraşan Bartu'nun omuzuna dokundu. Sınıftan çıktılar.

Biraz uzaklaşmalarını beklerken sınıftan en son çıkan ben olmuştum. Umarım onu kaçırmam.

Bir umut belki daha çıkmamıştır diye sınıfına gittim. Şans benden yanaydı.
Sınıfta olan tek kişi oydu.
Ama nedense kitapları ve kafası hala sırada ve büyük ihtimalle uyukluyordu.

Zilin sesini mi duymamıştı?
Daha önemlisi sınıf arkadaşları onu uyandırmamış mıydı?

Sırasına ilerleyip yanına oturdum.
Gerçekten uyuyor gibiydi.

"Uzay."
Cevap vermedi.

"Uzay?"
Ölmüş galiba.

Seslenmeme tepki vermemesine rağmen kolunu dürtünce anında ayıldı. Gözleri şişti. Ne zamandan beri uyuyordu?

Tek gözü kapalıyken esnedi. Bana baktı.
"Hm?"

"Neden hala sınıftasın? Herkes çıktı."

Sınıfta göz gezdirip saate baktı.
Hızla ayaklanıp eşyalarını toplamaya başladı.
"A, y-yine mi ya. Teşekkür ederim."

"Rica ederim."
Çantasını sırtına takınca benimle beraber sırasından ayrıldı.

"Seninle konuşmak istiyordum. O olayla ilgili."

Yüzüme bakmıyordu. Bu çok garipti çünkü onu gördüğüm bazı anlarda göz temasını asla kesmemişti. Markette ve merdivenlerde. Ama bazense yüzümden kaçınıyor gibiydi. Soyunma odasında ve şu an...

"Tamam."
Okulda konuşmamız pek uygun olmazdı. Bu okulda tahta silgilerinin bile gözü kulağı var.

"Hmmm. Direk eve mi gidiceksin? Zamanın olur, değil mi?"

"Şey, aslında yakınlarda bir kütüphanede işim vardı. Sorun olmazsa orası olur mu?"

"Bana uygun. Gidelim."
Bizim okulun yakınında kütüphane olduğunu yeni öğreniyorum. Kitap kavramı bana ters düştüğü içindir herhalde.

♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦

İçeriye girer girmez nostaljik bir hava bizi karşılıyordu. Hemen hemen kahverenginin her tonu vardı mekanda. İşlemeli raflar, masalar ve çerçeveler dikkat çekiyordu. Böyle yerler bana pek uygun olmasa bile söylemeliyim ki insanı okumaya teşvik ediyor.

Bizi hoşgeldinle karşılayan çalışana başımızla selam verip arkadaki masalardan birine oturduk.

İyice yerleşince bana baktı.
"Kimseye söylemeyecek misin?"

"Hayır. Neden ki?"

"Bilmem. Birçok şey için kullanabilirsin. Şantaj ve tehdit gibi."

"Bende yok öyle şeyler. Ayrıca olay çıkmasını istemem."

Bir de bu var tabi. Eğer bu kararı almayıp ismini direk eşyası çalınanlara verseydim, bu çocuğu parçalarlardı.

Dürüst olucam. Hırsızlıktan nefret ederim. Eğer olay bu şekilde yaşanmasaydı, rakunu çoktan ensesinden tutup onlara yem etmiştim.

Ama o gün gerçekten bir şeyler farklıydı. Ağlamıştı. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Sanki zorundaymış gibiydi. Pişman olmuştu ve defalarca özür dilemişti.

"Şimdi boşver bu konuyu. İşini hallet istersen, benim zamanım var."

"T-tamam."

Ayaklandı. İşinin ne olduğunu zaten mekandan anlaşılıyordu. Lazım olan bir kitap filan arıyordu herhalde.

Kasadaki çalışan çocuğun yanına gitti.
Onları duyamasam da az çok ne konuştukları belliydi zaten.

Rafların arka tarafına gittiklerinde görüş açımdan çıktılar. Çok sürmeden Uzay elinde bir kitapla oturduğum masaya geldi.

"Buldun galiba. Hangi kitap?"

"Sefiller. Projem için lazımdı da."

"Anladım."

Kitabı sandalyesinin yanında kalan çantasına attı. Kafasını kaldırdığında bir süre çapraz masamızda oturan sarışın çocukta kaldı gözleri.

"Tanıdık mı?"

"Ha? Y-yok. Sadece aynı sınıftayız."

"Selam ver istersen. Beklerim."

"Hayır. Arkadaş sayılmayız."

Uzay'ın yanında şu ana kadar tek bir kişi gördüm. O da merdivenlerde ona seslenen çocuktu. Acaba Uzay'ın bu konuda bir sıkıntısı mı var? Sosyal anksiyete filan.

"Pekala. Konuya giriyorum o zaman.
Hırsızı bulmam karşılığında para teklifi aldım. Ama bunu yapmak istemiyorum çünkü hiç iyi şeyler olmaz senin için. Bu yüzden adını gizli tutucam, merak etme. Sadece bana ordan aldığın her şeyi geri getir. Ve konu kapansın."

Bana değil masaya bakmaya devam ederken yavaşça kafasını salladı.

"Neden yaptın bilmiyorum. Ama bir daha yapma lütfen."

"T-tamam, yapmayacağım."

"Sevindim. Yarın sabah burda buluşalım o zaman. Okulda vermen iyi olmaz."

"Peki."

"Tamamdır."

Ayaklanıp çantalarımızı aldık. Kütüphaneden çıktık.

"İlerdeki duraktan binicem."

"Ben yürüyeceğim. İyi akşamlar."

"İyi akşamlar."

İlerlemek için arkamı döndüğümde kulaklarımda sesi yankılandı.
"Şey..."

Arkamı dönüp ona baktım.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."
Neden bilmiyorum ama aşırı rahatlamış hissediyorum. Mutluyum.
Ona kötü bir şey olmasını istemezdim.
Benim yerime başkası onu yakalamış olsa, büyük ihtimal işi bitmişti. Bizim okulda olduğunu bilmesem ortaokullu diyeceğim birinin üst sınıflar tarafından dayak yemesine hiçbir türlü içim el vermezdi.

Ağır adımlarla caddede ilerlerken bizimkiler aklıma geldi. Hocayla görüşücem desem de iş biraz uzamıştı.

Borayı arayıp telefonu kulağıma tuttum. Çok geçmeden açıldı.

"Selam genco. Daha eve gitmediyseniz parkta biraz takılalım mı?"

"Parkayız zaten Emir."

"Hadi ya. Geliyim o zaman."

"Uzun süre daha burda olucaz."

"Nasıl yani?"

"Bartu kafasını kaydırağın demir parmaklıklarına sıkıştırdı. İtfaiye bekliyoruz."

"Oo... Bak bu seferki farklıymış. Geliyorum."

Arkadan Bartu'ya ait olan bir ses geldi.
"EMİR GELİRKEN SIVI YAĞ AL. BU İŞİ İTFAİYECİSİZ DE HALLEDERİM."

"Tamam tamam. Geliyorum."

Telefonu kapatıp cebime attım. Tabiki almayacaktım. Sıvı yağ çok pahalı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 21, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

⭐Üç Silahşörler⭐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin