Zamansız gün adına,
Neydi?
Bu sancı neydi? İçimdeki hareket eden can ve kalbimde kalmak için çırpınan zihin de neyin nesiydi? Fragman mıydı! Hayat'ın raydan çıkma fragmanı mı?
Düz bir yolda dahi dengesini sağlayamayan ruhumla yazıyorum bu satırları. Bir gün, belki bir an. Veyahut belki bir zaman eline geçecek.
Zaman saniyeleri, saniyeler saatleri, saatler ise günleri ve günler ise geçmiş ve gelecek zaman'ı oluşturdu.
Hayat kovaladıkça güzeldir. Kovalamadıkça yorucu ve acı verici derler. Hayat'ı kovala ki bir çaba içerisinde mutluluğu tat. Hayat'ı kovala ki aldığın her nefes karışsın gök'yüzüne.
Akan gözyaşları bu hayatın armağanı mıydı yoksa cezası mıydı?
Acı... Acı... Acı...
Aren.!
Aşk... Aşk... Aşk...
Siya!.
Nefret... Nefret... Nefret...
Aren Siya!.
Yoğun üç duygu. Acı seni dinmek bilmeyen bir ateşle yakar iken araya aşk girer. Fakat unutulan birşey vardır. Araya giren aşk sonradan gelen nefret'i yenebilir miydi? Aşk, Acı ve nefret bu kadar büyük iki duygu ile savaşabilir miydi? Hayat'ın koşturmacası bu duygularla başa çıkmaya fırsat verebilir miydi?
Ne çok soru! Ve sessiz sedasız cevaplar, ruhumda...
Bir yanardağı veyahut bir lav tanesiydim. Arada fark yoktu. Ruhum kocaman enkaz, ruhum yanardağı. Bedenim... Gözümden akan lav taneleri...
Tik... Tak...
Durmak bilmeyen duvarda asılı olan yelkovan ve akrep'in sesi. Zihnimde susmak bilmeyen o anlar! Güzel silik anlar.
Kapattım gözlerimi. Zihnim sustu. Anılar konuştu.
Anılar mutluluk vermez mi insana? Verir! Peki ya Acı da verir miydi? Malesef!
Zihnim susmak bilmeyen kaset, ruhum dinmek bilmeyen ızdırap.
Bir insan bir insanda bu denli yoğun duygular yaratabilir miydi? Bir insan bir insanın hayatını bu denli etkileyebilir miydi?
Nefes veren ruh neden nefes'ini esirgedi benden? Ruhumu ruhuna katan beden neden süzülerek gitti tenimden! Neden ensemdeki nefes kalbimi donduruyor?
Cevapsız sorular.
Yapayalnız düşünceler.
Kalakalınmış, terk edilmiş ev gibiydim.
Eşyalar yerli yerinde, ne bir gram fazla vardı ne de bir gram eksik. Ama soluktu. Herşey soluktu. Renkler, hayat, gökyüzü ve ay.
Renkler o gittiği an canlılığını yitirmişti. Hayat o gittiği an durmuştu. ve gökyüzü o gittiği an kararmıştı.
Ve ay... Ay artık karanlıktı. Yol gösteren yol karartandı. Doğru yolu teşfik ederken yanlış yollara saptırandı.
Ve yine aktı sol gözümden kalbime bir lav tanesi. Bu duygularla başaçıkılmıyor. Bu hayat kovalanmıyor. Bu aşk ruhumdan gitmiyor.
Yalanlar... Terk edilişler... Oyunlar...
Sahte kimlikler bedenlere büründü. Cansız canlı bedenlere. Ölü ama yaşamsal fonksiyonları yerine gelen bedenlere.
Zaman her iki bedene sırlarla kenetlenip ruhlara müebbet ceza verdi.
Sırlar oyunlarla zincirlenmişken bu hikâye'de kimse gerçek kimliğe sahip değildi. Birden fazla kimliği olanlar sadece tek bir kişiydi.
Peki ya tarih ve zaman da kenetlenip tekerrür yaratır mıydı? Tarih yeniden tekerrür edip ruhları parçalar mıydı? Yoksa ruhları bilinmezliğe mi sürüklerdi?
Ruhlar zamanla mı savaşmalıydı! Yoksa sırlarla sarmalanmış yalanlarla mı?
Zamansız zaman sarmaşık olup sarsın ruhları, acı'yla, aşkla ve nefret'le.
Hayat kovalasın her iki ruhu ama gönderemesin her iki bedeni.
Satırlarca...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMARİS
ChickLitBir labirent. İçinde sen ve ben. Kayıp mı olduk? Yoksa kaybettik mi bizi? Söyleyene sevgilim! Neredesin? Sağımda mısın? Orada olamazsın dimi! Çünkü sen hep solumdasın. Peki ya şimdi neden hissedemiyorum seni? Başaramayacağımız yol kat edemeyeceğimiz...