Şarkı: Candan Erçetin/Annemİyi okumalar🔫
_____________________________________
"Günaydın, kolay gelsin İsmail Amca" diyerek bakkala girdim. Saat henüz erkendi ve bu sebeple hiç müşteri yoktu.
"Günaydın Melisa kızım, nasılsın? Annen nasıl?"
Yüzümdeki gülümsemeyi bozmamaya çalışarak cevapladım sorusunu. "Aynı, değişen bir şey yok."
"Allah'tan ümit kesilmez kızım, bir kapı açılır elbet."
Onu başımla onaylayıp ekmek dolabına yöneldim ve iki tane ekmek aldım. Ardından kasaya giderek İsmail Amca'nın poşete koymasını bekledim. Poşete koyduktan sonra cebimden çıkardığım iki buçuk lirayı ona uzattım ve iyi günler dileyerek bakkaldan çıktım.
Hızlı adımlarla eve yürürken aklım annemdeydi. Evde tek bırakmıştım mecburen, başka çarem yoktu. Annem uzun süre önce merdivenlerden düşmüş ve belden aşağısını yitirmişti. Bunu kabullenemeyen ve yatalak bir kadına tahammül edemeyen babam ise bizi bir başımıza ortada bırakıp gitmişti. Annem ve ben eski püskü evimizde, soğuk bir kış gecesi bir başımıza kalmıştık. Oflayarak adımlarımı hızlandırdığım sırada arkamdan işittiğim korna sesiyle kaldırıma çıktım fakat araç benimle aynı hızda ilerliyordu. Korkarak adımlarımı daha da hızlandırdığımda arkama bakmak istemiyordum. Ahh, lanet olsun! Niye bu kadar güzeldim ki sanki.
Araba durduğunda adeta koşmaya başlayacaktım ki, tanımadığım iki kişi tarafından zorla arabaya bindirildim.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Kimsiniz, ne istiyorsunuz benden?!"
Bağırışlarımı umursamadan yanıma oturduklarında korkudan ağlamak üzereydim. Allah aşkına kimdi bunlar?
"Nereye götürüyorsunuz beni? Ne yaptım ben size?"
Sağ tarafımda oturan iri adam bağırmama dayanamamış olacak ki, bana dödü ve tükürürcesine konuştu.
"Patron seni istedi! Oraya gidene kadar çeneni kapalı tut, ne olduğunu anlarsın!"
Dediği gibi yaptım ve yol boyunca ağzımı açmadan sadece ağladım. Öldüreceklerdi ben biliyordum. Fakat anlamadığım şey, ben kime ne yapmıştım?
Beni öldürdüklerinde annem ne olacaktı? Kim bakacaktı ona? Benden başka kimsesi yoktu. Aç, susuz...Dayanamazdı...
"Anne!" Diyerek sesli şekilde ağlamaya başladığımda korkumu bile unutmuştum. Şu an tek korkum annemdi.
"Kes sesini, ağlamayı bırak! Patron bize kızacak senin yüzünden!"
"Lütfen geri götürün, öldürmeyin beni. Annemin benden başka kimsesi yok..."
Tek kelime etmediler.
Dakikalar sonra araba durduğunda beni adeta sürükleyerek indirdiler. Bahçesinde bulunduğumuz ihtişamlı villa, insanı hayran bırakacak türdendi. Kocaman bir bahçesi vardı. Saray gibiydi...
Zorla villadan içeri girdiğimizde, buraya saray kelimesinin bile sönük kalacağını anladım. Salon olduğunu tahmin ettiğim yere geldiğimizde öylece ayakta dikilmeye başladık. Dakikalar sonra adım sesleri duyduğumda başımı yavaşça kaldırdım.
O an her şey durdu. Her şey yitip gitti. Zaman, mekan yok oldu.
Koyu kumral saçlarını özenle şekillendirmişti. Kahverenginin belki de en güzel tonunu taşıyan gözlerindeki kuzguni bakışlar, insanın içini titretecek cinstendi. Giydiği dar kesim lacivert kumaş pantolon, uzun bacaklarını sergiliyor ve beyaz gömleği tüm kaslarını gösteriyordu. Bu adam bir yunan heykeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN BENİM HER ŞEYİMSİN (+18)
Lãng mạnKuzguni bakışlarıyla bedenimi taradığında hasar tespiti yapıyor gibiydi. Önce vücudumu süzdü, sonra yüzümü. Endişeli yüzü rahatlamış bir ifadeye yer verdiğinde hızlı adımlarla yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı. "Sen benim her şeyimsin."...