4

1.1K 50 77
                                    

Yeniden selam herkese!
Sizden bir ricam olacak, lütfen satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin.

İyi okumalar~

Ozan'dan

Ayşegüllere varmamıza yaklaşık yarım saat kalmıştı, aslında daha erken de varabilirdik ama Ayşegül'ün isteği üzerine yolu uzattık. 2 saatlik yol 4 saat olmuştu ama pişman değildim hiç. Onunla vakit geçirmeyi seviyordum. Öte yandan onu daha önce araba kullanırken de görmemiştim. Araba kullanırken de ayrı güzeldi, her hali güzeldi bu kızın. İç çektim. O sırada meraklı gözleri bana döndü.

- Noldu Ozan, niye iç çektin? Güzelliğin karşısında öylece oturmak zorunda olduğumdan diyemeyeceğim içinde ' acıktım' dedim. Yalan sayılmazdı gerçekten acıkmıştım.

- Annemin yemeklerini yedin mi sen daha önce, garanti ediyorum tadı damağında kalacak. Ay beni de acıktırdın ya.

- O kadar iyi yani?

- O kadar iyi. Şu sapaktan dönünce evde olacağız. Ve işte geeldik.

Arabadan inip etrafıma bakındım, daha önce hiç gelmemiştim Zonguldak'a. Oturdukları mahalle cidden güzeldi. Ayşegül elimi tuttu ve eve doğru yürümeye başladık. Ellerimize bakıp gülümsedim.

Kapının önünde durdu. Sanırım kendini hazırlıyordu. Aklımdan her türlü senaryonun geçtiğine kalıbımı basardım.

- Civciv hanım bence aklınızdaki senaryoları bir kenara bırakın ve kapıyı çalın. Zira şu an sizi yiyebilirim.

- Peki Ozi Bey. Çalıyorum.

Kapıyı açan annesiydi, heyecanlandığımı hissettim. Daha önce tanışmıştık ama evlerine gelmemiştim. Gerildiğimi belli etmemek için gülümsedim. Gülümseme karşılık almıştım ama soran gözlerle bize bakıyordu.

- Hoşgeldiniz çocuklar, geçin içeri hadi kaldınız kapıda.

- Hoşbulduk efendim.

Ayşegül'e baktım 'hoşbulduk' diye geveledi ağzının içinde. Elini sıktım. Bana dönüp gülümsedi ve içeri geçtik.

Yemek masasının üzeri yemek doluydu ve şu an zor tutuyordum kendimi. Allah'tan hiç beklemeden oturduk masaya. Karşımdaki yemeklerle bakışmaya ara verip Ayşegül'e baktım. Durgundu.

Durgun olmakta haklıydı da, ortam çok sessizdi.
Hani derler ya çatal kaşık seslerinden başka ses duyulmuyor diye. En sonunda yemeğimi bitirip annesine döndüm.

- Elinize sağlık, yemekler çok güzeldi gerçekten.

- Afiyet olsun oğlum.

- Müsaadenizle ben bir lavaboyu kullanabilir miyim?

- Tabii, gel ben sana göstereyim. diyerek ayağa kalktı Ayşegül.

Koridordan geçip ikinci kapının önünde durdu.

- Burası Ozan. Gidecekken durdurdum onu.

- Bence git ve bir an önce konuş annenle, hadi. Sıkıntıyla bir nefes verdi ve bana baktı.

- Tamam, konuşacağım. Teşekkürler tekrardan.

- Teşekkürler lafını yasaklamalı mıyım? Rahatsız olmaya başladım artık, hadi git konuş annenle ve şu sıkıntıyı çöz!

Ayşegül'den

Ozan'a gülümseyip içeri döndüm. Haklıydı artık konuşmam gerekti. Zaten gördüğüm manzara da bunu kesinleştirdi. Annem ve babam beklentiyle bana bakıyordu. Lafa ilk başlayan annemdi.

- Kızım, ben özür dilerim. Yani babanla tartıştık o gün ve sinirimi senden çıkardım. Çok üzgün görünüyordu, annem benim ya. Beklemeden gidip sıkı sıkı sarıldım.

- Tamam, hallettik o zaman? Özlemişim bee. diyip sulu sulu öptüm yanağını.

- Dur, dur deli kız. Ben özledim canım beniim.

Aslında nedenini soracaktım ama boşvermeyi tercih ettim o an. Keyfimi bozmak istemedim. Düşüncelerimi bölen şey babamdan gelen öksürük sesi oldu.

- Ayşegül hanım burada bir ebeveyniniz daha var hani, ona da mı sarılsanız alınmasın sonra.

- Hiç unuturmuyum ben Arif bey (umarım doğru hatırlıyorumdur). diyip ona da sıkı sıkı sarıldım. Biz sarılma faslını bitirdikten sonra Ozan içeriye geldi. Ortamdaki huzurlu hava onu da rahatlattı ve babamın oturduğu kanepenin yanındaki tekli koltuğa oturdu.

- Ayşegül, kızım gel biz bir çay koyalım seninle. Masayı silip örtüsünü düzelttikten sonra mutfağa geçtim. Annem de çayı ocağa koyup bana döndü.

Şu anki surat ifadesini nasıl tanımlasam bilemiyordum, imalı bakıyordu, evet buldum! İmalı bakıyordu. Ama neden? Ben kafamdaki soruları çözmeye çalışırken konuşmaya başladı.

- Ne zaman başladı? diyip göz kırptı. Kaşlarımı çattım. Bi halt anlamamıştım dediğinden.

- Ne başladı? Bi halt anlamadım valla.

- Kız Ozan'la diyorum işte, ne zaman başladı. Valla hakkını yemeyeyim yakıştırdım.

Ağzım açık anneme baktım. Tamam kızarmamalıyım, hayır şimdi olmaz!

- Anne biz, sevgili değiliz ki. Yanlış anlamışsın sen.

Keşke olsa ama değiliz annecim.

- Ama aşıksınız. Birbirinize olan bakışlarınız her şeyi açık ediyor zaten. Sen ne düşünüyorsun bakalım?

- Yani bilmiyorum, ondan etkilendiğim gerçek ama aşığım diyebilir miyim bilmiyorum. Hem onun benden hoşlandığını ne malum?

- Dediğim gibi prensesim, bakışlar yalan söylemez. Hem ben anneanne olmak istiyorum artık. Bak yaşıtların evlendi hep. Sen de evlensen, daha iyisini bulamazsın bak kaçırma Ozan oğlumu. (tamamen benim iç sesim oldu bu djcmdickdfjdmfjd)

Anneme gülümseyip içeri döndüm. Boş olan koltuğa oturup düşündüm.

Ozan'la sevgili olmak. Güzel olurdu, çok güzel olurdu hatta. En başta güzel anlaşıyorduk ve birlikte eğleniyorduk. Arkadaş çevremiz hemen hemen aynıydı gerçi farklı olsa da bir şey değişmezdi. Ona güveniyordum, herkesten ve her şeyden çok. Gülümsedim. Onu sevmeye başlıyordum. Hayır hayır,

Onu seviyordum.

Ozan'a baktım, ilk kez bu farkındalıkla baktım ona. Onu sevdiğimi bilerek baktım. Tam o sırada güzel gözlerini bana çevirdi, gülümsedi. Kalbim hızlandı, ellerim titredi. Bu hissi sevdim. Güzeldi, çok güzeldi.

Yeniden selam. Hem başında hem sonunda selam vermek bir garip ama gariplik benim işim jsmdismzsmkdsm.

Umarım beğenmişsinizdir, okuduğunuz için teşekkür ederim. Ve yorumlarınız içinde. ;)

Günleriniz güzel geçsin.

Sümeyye.

OzAy~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin