BAR

243 19 4
                                    


7.BÖLÜM

*Sevdiğin insanları kaybetmeye başladığın zaman,hayatı önemsememeye başlıyosun.*

"Ve dünyanın en saçma cevabı olan 'sağol' demeliyim." diye cevap verdim.
"Kendine dikkat et." dedi gözlerime bakarak. Bunu abi tavsiyesi gibi bir tınıda söylemişti. Kafamı olumlu anlamda salladım. Sessizce bardaklarımızdaki içecekleri yudumluyorduk. Akşam olmamasına rağmen bar doluydu. Müzik kesilmişti. Uğultular geliyordu. Bu saatte burda olan herkesin sorunu vardı. Eğlenmeye değil, içmeye geliyorlardı.
"Arya burda" diye barın sahnesinden gelen kız sesi ile kafamı oraya çevirdim. Bir kaç kız daha vardı. Benim onlara baktığımı farkedince devam etti.
"Sesini özledik, bize bir şeyler söylesene?" Aslında iyi olabilirdi. Rahatlardım. Bakışlarımı sahneden çekip Devrim'e çevirdim. Kararsızca ona baktığımda
"Bana da iyi gelir valla." dedi. Kafamı sallayıp bar sandalyesinden indim.

Sahnedeki sandalyeye oturmak yerine, sahnenin önüne oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Böyle daha rahattı. Gerilmiştim. Aylardır şarkı söylememiştim. Arensiz şarkı söylediğim an toplam bir elin parmaklarını geçmezdi. Müziğin başlaması ile mikrofonu sol elimle sıkıca tuttum. Sağ elimdeki içki bardağını kafama diktim ve boşalan bardağın doldurulacağını bilerek yanıma bırakıp şarkıya başladım.
"I'm all choked up
I cannot talk
I gotta fucked up brain
Fucked up thoughts
I thought I was ok
But then I guess not
Hope you know that this is your fault
I want you to feel bad when you go to sleep
I hope you're sad when you remember me
And feel bad for all you did to me
I hope you lie there in your misery."

Gözlerimi kapatmıştım. Zaten gözlerim açık şarkı söylemezdim.
"Hey little girl
You'll never believe
There's a ghost inside of you
But it's hidden too deep
Hey little girl
You'll never imagine
When you get a little older
You'll get abandoned
Hey little girl
You know smoking kills
You don't really care
'Cause you love how it feels
Hey little girl
You're falling apart
You don't really care
'Cause they broke your heart."
Eğer Aren benim önüme atlayıp beni kurtarmaya çalışırken daha fazla zarar almasaydı şuan o yaşıyor olabilirdi. Suçluydum.
"Fighting for all that I've lost
It's my time to show who's boss
I've waited in the dark too long
I've got this now so just stay strong
Oh you won't believe until I'm up on stage
You make me bleed when you don't get your way
I hope you're scared when you remember me
I hope you lie there in your misery."

Şarkı söylemek iyi hissettiriyordu. Gözlerimi açıp bakışlarımı bardakilere çevirdim. Hepsinin yüzünde beğenmiş bir ifad- O Doğaç ve Hazar abi miydi!? Ne işleri vardı burada ki. Derin bir nefes alıp devam ettim.
"Hey little girl
You know smoking kills
You don't really care
'Cause you love how it feels
Hey little girl
You're falling apart
You don't really care
'Cause they broke your heart."

Şarkı bitmişti. Gözleri açtım. Alkış sesi kulaklarımı acıtmıştı. Oturduğum yerden çevik bir hareket ile sahneden atladığımda isyan sesleri yükseldi. Kız-erkek grubundan bir erkek bağırarak "Sadece bir tane mi?" Lütfen devam et. Gösterip de vermemek oldu bu." diye sitem ettiğinde gülümsememi saklama gereği duymadan kafamı salladım. Doğaç ve Hazar abi yokmuş gibi davranıyordum. Nedensiz.
Sahneden inmiş olduğum için merdivenleri kullanarak geri sahneye çıktım. Bu sefer solist sandalyesine oturmuştum. Mikrofonu yerine taktım. "Pekala, son şarkı. Ne dinlemek istiyorsunuz?" diye sordum.
"Cem Adrian'dan söyle."diye yükselen seslere kafa sallayıp arkamdaki müzik aletleri çalanlara döndüm. Bir soliste daha ihtiyacım olduğunu dile getirdim.
Bir kaç dakika sonra benim yaşlarımda bir çocuk yanıma geldi. Solist bu olmalı. Müziği yapanlara
"Cem Adrian-Murat Yılmazyıldırım - Kan Revan İçindeyim." deyip çocuğa döndüm.
"Ben Adrian'ın yerlerini sen diğerini tamam mı?"
Gülümsedi. "Tamam."
Bakışlarım Doğaç'a kaydığında göz göze geldik. Müzik ile çocukta söylemeye başladı.
"Bağışlayın beni, sevdalarım." Sesi iyiydi.
"Kendimi parçalara aaa-ayıramadım."
"Alın gidin korkularımı."
"Saçlarımı ellerinizle okşayın."
"Hiç bir ayrılık yeniden yaratmıyor artık beni."
"Alın gidin korkularımı."
"Saçlarımı ellerinizle okşayın."
"Ve bütün ayrılıklar,sabah olunca alıyor nefesimi."
"Kan revan içindeyim."
"Gönlümün derdindeyim."
"Yerlerin dibindeyim."
"Kurtar ne olur. Ne olur."
"Kan revan içindeyim."
"Yarimin peşindeyim."
"Cennetin izindeyim."
"Kurtar ne olur." Sustu. Sıra bendeydi. Gözlerim istemsizce kapandı.
"Aşk ağır yükler bindirdi küçülen omuzlarıma."
"Kalplerinizden kaçtım hep,varıp gittim en karanlıklara."
"Yağmur ıslak mazeretler yükledi büyüyen yangınıma."
"Cehennemden düştüm hep beni hiç görmediler."
"Yağmur ıslak mazeretler yükledi büyüyen yangınıma."
"Cehennemden düştüm hep varıp gittim en yalnızlıklara."
"Kan revan içindeyim."
"Gönlümün derdindeyim."
"Yerlerin dibindeyim."
"Kurtar ne olur. Ne olur."
İkimizin söyleceği bölümdeydik.
+"Kan revan içindeyim."
-"Gönlümün derdindeyim."
+"Yerlerin dibindeyim."
Son cümleyi beraber söyledik.
"Kurtar ne olur."
Barda yükselen alkış ve çığlık sesleri ile sandalyeden indim. Çocukta benimle aynı anda indi ve daha sahneden inmemişken elini uzatıp "Yiğit" dedi. Tuttuğu eli sıkıp "Arya." dedim.
"Harikaydın."
"Sende fena sayılmazdın." dedim yarım gülüşle. Konuşarak sahneden indiğimizde boş bar masalarından birine gideceğimde nazikçe kolumu tuttu. Ani temas ile irkilsem de belli etmemeye çalıştım.
"Bir şeyler içelim mi?"
"Bu yüzden bara geldik zaten." diye karşılık verdim alayla. Kolumu çoktan bırakmıştı. Kaşlarını kaldırdığında "Tamam,olur." dedim.
Yanımda biri olduğu için Doğaç ya da Hazar abi yanıma gelmezdi.
"Önce biraz temiz hava alsak?" dedi Yiğit. Süper fikir dahi çocuk.
"İyi olur." dedim umursamazca.
Arka kapıdan barın arka tarafına çıktık. Boştu. Duvara yaslandık. Fırsattan istifade edip ceketimin cebindeki paketten bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirip ateşledim.
"Seni önceden de tanıyordum." dedi. Bu çocuk hiç susmaz mıydı? Sadece Doğaç'lardan kaçmak için yanımda tutuyordum.
"Grubumuz var." diye cevapladım kısaca.
"Biliyorum. Dinlemeye gelirdim." Anladım gibisinden kafamı salladım.
Ayağımla yerdeki taşları eşeliyordum. Kafam eğikti. Bir dakikadır Yiğit de konuşmuyordu. Huzur.
"Bir dakika içinde hemen dönücem, burda bekle olur mu?"
'Sana huzur haram.' dermişcesine konuştu Yiğit. Kafamı yerden kaldırmadan salladım ve sigaramdan son bir nefes alıp izmariti yere eğilip söndürüp bir kaç adım uzağımdaki çöp kutusuna attım.
Taşları eşelemeye odaklanmışken, bir el ağzımı kapatıp, bedenimi kendi bedenine yasladı. Sırtım göğsüne yaslı bir hale gelmiştim. Elinden kurtulmaya çalıştım. Fakat boynuma değen soğuk metal ile hareketlerim son buldu.
Hareketsiz kaldığımda arkamdaki ses "Aferin." dedi. Sesinden genç biri olduğu belliydi. Bedenlerimiz yapışık bir hal aldığı için ağır erkeksi kokusunu alıyordum. Şu an arkamdaki kişi bana taciz etmek isteyen, sarhoşun teki değildi. Amacı farklıydı.
"Tek bir hareketinde boğazını keserim. Bağırma. Elimi çekicem. Anladın mı?" dedi ifadesiz bir sesle. Bir tepki vermedim. Normal bir insan şu durumda korkardı ya da panikleyip, ağlamaya başlardı fakat ben niye sinirden kudurduğumu hissediyordum? Doğru, normal insanlar demiştim.
Bıçağı boğazıma biraz daha bastırdığında canımı yakmıştı. Ölmek sorun değildi. Ama şu kendini bir şey sanan şerefsizin elinde ölmek istemiyordum. Kafamı aşağı-yukarı oynattım.
Ağzımı kapatan elini ağzımdan çekip karnımın üstüne doladı. Bu hareketi ile aniden onun göğsüne doğru itmiştim bedenimi. Benim her yerimden tikim vardı. Bir kere, ben yolda yanımdan geçen insanlara bile uzak bir mesafe açardım. Vücudumun herhangi bir yerine dokunulduğunda sıçrardım.
"Elini karnımdan çeksene."
"Başka, prenses hazretleri." dedi alayla.
"Tikim var." diye mırıldandım. 'Hah' sesi çıkardı ve konuştu.
"Boynunda bir bıçak ve arkanda bir katil var senin tek sorunun tikin mi?"
Omuz silktim.
Barın arka kapısından fırlayan Doğaç ve Hazar abi telaşla bize yöneldiklerinde arkamdaki beni sürükleyek barın kapısını önümüzde bırakacak bir yerde durdu.
"Gösteri başlasın ve sen izle, gör." diye mırıldandı kulağıma.
Tek değildi. Hazar abi gibi şık giyinimli bir adam vardı. Yanındakiler ise büyük ihtimalle adamlarıydı.
Şık giyinimli adam, Hazar abiye doğru adımladı.
"Hazar...yaramaz bir çocuk gibisin. Ander'in kızının etrafında ne işin var? Eğer onu yem olarak kullanacaksan, üzgünüm. Kız bizim."
"Ersin. Kız ile bir alakam yok, saçmalama." diye tısladı Hazar abi. Fazla sinirliydi.
"Kandıramadın. Kızın peşinde aylarca Doğaç'ı takmışsın?"
Ne? Gözlerim Doğaç'ı bulduğunda gözlerini kaçırdı.
"Ne saçmalıyorsun?" dedi. Hazar abi.
Hazar abinin Ersin diye hitap ettiği adam gülümseyerek konuştu.
"Peki...madem kızla bir alakanız yok, biz kaçar." dedi alaylı bir sesle.
Boynumda varlığını her saniye hatırlatan bıçak hala yerindeydi. Hazar abi, Ersin'e doğru bir kaç adım attı.
"Asıl akıllanmayan sensin Ersin. Benim sorunum Haldun Ander'le ise bizzat kendisiyle çözerim. Masum birini kullanarak değil." diye benim işime gelen bir konuşma yaptı sonunda .
Ersin'in çenesi kasıldı. Sinirlenmişti. Vazgeçtim, bu konuşma benim ölümüme geliyordu.
"Bu kız masum değil!" diye bağırdığında beynim kulaklarımı ellerimle kapatma isteği ile doldu. Kazadan dolayı bağrışma sesi, yüksek sesler krizlerimi tetikliyordu.
"Ander'in kanından olan kimse masum değil!" İşte bu sözü kulaklarımda çınlamaya başlamıştı. Beynim tehlikenin sinyallerini veriyordu.
Aren ölmüştü. Sırf Ander soyadını kullandığı için. Ben ölümden dönmüştüm ve şuan yine tehlikedeydim sırf Ander soyadını taşıdığım için. Beladan bir boka yaramayan lanet soyadı!
Beynime şiddetli ağrılar girdiğinde uzun süredir bedenimin bedenine yaslı olduğu kişinin omzuma kafamı yasladım. Kim olduğu şu an önemli değildi. Sakinleşmem gerekiyordu. Bu hareketim ile vücudu kasılmıştı. Bir şey yapmamıştım ki. Sadece kafamı geriye omzuna yaslamıştım.
Derin nefesler almaya başlayıp gözlerimi sıkıca kapattığımda "Sorun ne?" dedi. Cevap vermedim. Konuşmasam daha iyiydi.
Doğaç'ın bakışları sürekli üstümdeydi. Hazar abi ve Ersin denen o adam kısık sesle bir şeyler tartışıyorlardı.
Bir kaç dakika sonra kafamı yasladığım omzundan kaldırdım. Ersin de bana dönmüştü bu anda.
"Sadece bir kaç soru sormak için seni mekanımızda misafir edelim." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Abin hakkında." diye ekledi. Ne dedi? Benim bir abim yoktu ki.
"Ne abisi? Benim abim yok ki." dediğimde adamın kısık kahkahasını duydum. Deliydi bu adam. Hazar abinin öfkesi buradan hissediliyordu.
Ersin, Doğaç ve Hazar abiye bakarak bizim duyamayacağımız kısık bir ses ile bir şeyler söylemeye başladı.
Doğaç yumruğunu kaldırıp Ersin'in suratına indireceği sırada benim ağzımdan kaçan kaba acı bir inleme ile Doğaç'ın yumruğu havada kaldı ve bakışları beni buldu.
Doğaç yumruğunu kaldırdığında arkamdaki çocuk bıçağı boynuma öyle sert bastırmıştı ki ağzımdan acı bir inleme dökülmüştü. Boynumdan aşağı akan sıcak sıvıyı hissetmem ile yerimde kıpırdandım.
"Sadece ufak bir çizik." diye mırıldandı boynumdaki bıçağın sahibi.
Hazar abi "Kıza zarar vermek aptallık olur Ersin." dedi tehlikeli bir tınıda. Ersin denen adamın gerildiğini ve arkamdakine kısa bir bakış attığını anlamamak aptallık olurdu.
"Arya sadece kuzenimin arkadaşı. Başka bir bağlantımız yok." diye hırladı Doğaç. Adam omuz silkip "Peşimizden gelirseniz kızı alırsınız ama ölüsünü." dedi. Ardından bize dönüp "Batın. Arabaya." dedi. Ah sonunda ismini öğrenebilmiştik, Batın.

Ölü Yanım (Yeniden Yazılıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin