ÇATI KATI SEANSI

195 22 2
                                    

11.BÖLÜM

Sonunda şu bölümü yazabildim.... Umarım beğenirsiniz. Multimedya'ya bakın please (: İyi okumalar!

-1 hafta sonra-
Bugün derslerin başlamasının ikinci haftasıydı ve biz de okula gitme kararı almıştık. Özel bir üniversitede ikinci sınıf ide öğrencileriydik.

Bir hafta içinde yaşananlara gelirsek; Eralp abi yani doktoruma gidip kontrollerimi olmuştum.
Sonrasında Okay ile tekrar psikolog kavgasına girmiştik. Bu konuya Doğaç el koymuştu. Doğaç psikoloji dersleri alıyormuş, ilgisi varmış. Yani benim psikoloğum olmuştu.
Evdeki çatı katında bu işlemi gerçekleştiriyorduk. Çatı katını güzelce dekore etmiştik. Yerlerde puf minderler vardı,ses sistemi kurmuştuk, ses sistemini ne amaçla kurduğumuzu bilmiyorum;Doğaç'ın fikriydi.
Doğaç ile ilişkimiz acayipti. Ne tam arkadaştık ne de başka bir şey. Ara sıra korumacı tavırlarını yakalıyordum. Bir şekilde beni...sahiplenmiş gibiydi. İyi hissettiriyordu.
Birilerine güvenmem gerekiyordu.
Hayatımın her anında Aren'i yanımda hissettiğimden midir bilmem ama, tek olmayı bünyem kabul etmiyor gibiydi. Doğaç'ı bu yüzden itmiyordum. Ama içeri de almıyordum.
Ben tek kaldığımda dibe batıyordum.
Okay odama dalıp "Kalksana kızım be." diye bağırdı.
Elimi kaldırıp hareket çektim fakat gözlerim hala kapalıydı.
"Kalk hadi mıknatıs." Ah! Bana şu lakabı Doğaç ile birlikte bulmuşlardı.
"Siktir git Okay." diye mırıldandım.
-
Okulun kapısına ulaştığımızda gerilmiştim. Stresten midir, eskilerle karşılaşmanın korkusundan mıdır bilmediğim fakat ellerimin terlemesine sebep olan bi his vardı içimde.
Terleyen ellerimi kot pantolonuma sildim hafifçe. Okay da benden farksızdı aslında. Derin bir nefes alarak sarı-kıvırcık saçlarını karıştırdı.
Beni kolunun altına aldı ve güvenliğin bulunduğu okul kapısından içeriye adımladık. Sessiz bir giriş yapmıştık. Eski bize bakılırsa....fazlasıyla sessiz bir girişti.
Önceden Aren'in sırtında mı girmedim- düşünme Arya. Düşünme!
Yürürken insanların şaşkın bakışlarına maruz kalıyorduk. Alışıktım aslında. Ama şu an durum farklıydı. Beynimi krize girmemek için kontrol etmeye çalışıyordum. Her köşede bir anı vardı.
Ve asıl bomba! Bizim grubun yanına gidiyorduk. Muhtemelen bahçenin arka tarafında ki kulübelerden birinde oturmuşlardı.
Arka tarafa döndüğümüzde etrafa kısa bir bakış attık. Bizimkileri görünce o tarafa doğru adımladık. Etraftaki herkesin bize bakması ve fısıldamaları dolayısıyla bizimkiler de kafalarını bizden yana çevirdiler ve
ardından hızla ayağa kalktılar. Yanlarına varmıştık zaten. Hepsiyle tek tek sarıldık sonra da grup kucaklaşması yaptık.
Kulübeye geri yerleştiğimizde hepsi konuşmak için sabırsız gözüküyorlardı.
Grubumuz; Aren, ben, Okay, Seçil, Ege, Pemra -kız- ve Yarkın dan oluşuyordu. Artık Aren yoktu. Yani 6 kişi kalmıştık.
Seçil ve Ege sevgiliydi. Ege grubun gitaristi, Pemra'da bateristiydi. Okay'da gitaristti. Yarkın ve Seçil'in Amoral'da bi yerleri yoktu. Ama bağlarımız hepsiyle aynı güçlükteydi.
Gözler konuşmamızı ister gibi bize odaklandığında yutkundum ve konuşmaya başladım.
"Aren yok artık." Durdum. Bu cümleyi hazmetmek için zaman ayırdım kendime.
"Bu olay hakkında asla konuşmayacağız, hiç olmamış gibi davranın, herkes içinde yaşasın." dedim ve derin bir nefes aldım. En sağlıklısı buydu, hepimiz için.
Gökyüzü bugün griydi, sanki bizim ruhumuzu yansıtıyordu.
Seçil ve Pemra'nın gözleri dolmuştu. Ege hemen kollarının arasına çekti Seçil'i. Pemra ise dolan gözlerini hemen düzeltti. Pemra benim kopyam gibiydi. Bir süre havadan sudan sohbet ettik.

"Devrim'in barında çalalım mı bu gece?" dedi Ege.
"Çalalım ya, ben özledim." dedi Pemra.
"Bana uyar." deyip omuz silktim.
"Anlaştık, çalıyoruz." dedi Okay.
Yarkın "Bir solist daha lazım." diye mırıldandı.
Aren'in yerini dolduracak bir kişi lazımdı. Ah! Hayır.
"İdare ederim ya." dedim.
"Amoral'a birisini alamayız." dedi Okay'da.
"Seçil senin giderin var ya." dedi Ege yarı alayla.
Seçil de söylerdi aslında ama bizim zıt tarzımızda söylerdi.
"Bilmem ki, ya abi ben size ayak uyduramam." diye sızlandığında masamızdan kahkaha sesleri yükseldi.
Biz rock söylerdik. Bazen Cem Adrian bazen de Athena'dan söylerdik.
Bir süre daha oturduktan sonra okulun yarısını asıp geldiğimiz kafeden herkes dağıldı. Gece yine buluşmak üzere.
-
Kafeden sonra eve geçtiğimizde Doğaç'da yeni okulundan dönmüştü ve evdeydi. Yemek yedikten sonra çatı katı seansı için çatı katına çıkmıştık.
"Yani, sanki her şey dünmüş gibi mi geliyor?"
"Evet, bu durumdan nefret ediyorum. Sanki çektiğim acılar taptaze gibi geliyor, bayatlamıyor." Derin bir nefes verdi. Beni yalan dolan sözler ile avutmaya çalışmıyordu sadece  dinliyordu ve içimi boşaltmamı sağlıyordu. Söylediğine göre düşüncelerimi kimseye dile getirmemem çok kötü olaylara yol açabilirmiş. "İnsanlar yara aldıklarında ne yaparlar Arya? Unutmak? Kaçmak?" Bir süre düşündüm, benzetme ile anlatabilirdim. "Çoğu insan bir yerini kestiğinde yara bandı koyar ve biter." dedim. "Peki ya sen ne yaparsın?" diye sordu bu sefer. Ben ne yapardım? "Ben kanatmaya devam ediyorum." Dedim sessizce. Öyleydi çünkü. Anladım gibisinden kafasını salladı.

Sessizlik....

"Peki,nasıl hissediyorsun?" diyerek böldü sessizliğimizi. Yutkundum.
Soru kolay yerden gelmişti. "Bazen,sanki ölmüşüm de gömülmemiş gibi, bazen de....kendimi bile hissetmiyorum." Bunu söylerken bacaklarımı karnıma doğru çekip kollarım ile kendi etrafımı sarmıştım. Kırık bir tebessüm etti bu hareketime bakarak. Sonra o da aynı konuma geldi. "Aren olmayabilir,ama seni seven ve değer veren insanlar var çevrende." En kötüsü de bu zaten.
"Tek bir kişinin yokluğu,çevrendeki tüm çokluğu bir hiç yapar." dedim
Doğaç'ın gözlerine bakarak ve derin bir nefes verdim. Bu rahatlatıyordu. Doğaç'ın yanında iyiydim.
Bugün biraz daha uzatmalıydık. Sanki düşüncelerimi okumuş gibi "Biraz daha devam edelim" dedi sorarcasına.
Olumlu anlamda kafamı salladım. Yumuşak halının üzerinde oturuyorduk.
Önüme iyice yaklaştı ve karameli andıran gözlerinin parıltısı ile konuşmaya başladı. "Ulaş denemişti, ufaklıktan taklit kapalım. Sarılalım mı?" Dediğinde samimi bir şekilde gülümsedim. Uzanıp kollarının arasına girdim. Bir süre sessizce nefes alış-verişlerimizi dinledik. Neden kalbim bu kadar hızlı atmaya başlamıştı ki!?
"Gözlerini kapat ve hayal kur"diye mırıldandı. Güldüm! Cidden güldüm.
Güldüğümü farkedince beni kendinden ayırıp yüzümü inceledi.
"Neye güldün şimdi?" dedi şaşkınca.
"Bana hayal kur dedin." deyip kahkaha attım.
"Evet Arya, hayal kur." dedi ve beni tekrar kollarının arasına aldı.
"Zaman, bütün hayallerime ağzının payını verdi Doğaç." dedim. Sessiz kalmayı tercih etti.

*

Ölü Yanım (Yeniden Yazılıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin