BİR TUTAM GERÇEK

160 22 2
                                    


-10.BÖLÜM-

*İp atlayan çocuk. Ağlamış,büyümüş. Aynı iple asmış kendini.*

Bu adam cidden şaka gibiydi. Abi senin kızın düşmanlarının elinde sen...ah düşündükçe çıldırıyordum.
"Arya?" deyip lüks sandalyesinden kalktı. Kapıyı çalmamıştım. Masanın başında üç genç vardı. İçerde başkalarının olmasını umursamadım.
"Haldun Ander." dedim alayla.
Gençler şaşkınca bakıyorlardı. Piercinglerimi çıkarmamıştım. Önceden babamın şirketi veya parti ya da yemeklerde vs. cici kız moduna girerdim. Aren ise 'beyefendi' moduna.
Altımda yırtık siyah bir şort, içimde siyah bir sporcu atleti ve Aren'e ait olan siyah bir kapşollu vardı. Saçlarımı düzleştirmiş ve salık bırakmıştım. Siyah bir göz makyajım vardı. Ve tırnaklarım da siyahtı. Piercinglerim yerindeydi. Bendim işte. Normal tarzımdı. Babamın ve çevresinin alışık olmadığı bir tarzdı.
İkimizde içerde başkalarının olmayışını umursamamıştık. İlginç tarafı onlarda kalkıp gitmeye yeltenmemişlerdi.
"Sen,onların elinden nasıl kurtuldun?" dediğinde büyük bir öfke tufanının damarlarımda gezindiğini hissettim.
"Senden bir hayır göremeyince,,," dedim yine alayla.
"Seni bulmaya çalışıyorduk." dedi öfkeyle.
Dudaklarımı büzdüm. "Gerek kalmadı." dedim. Ardından kafamı yan yatırıp dilimi şaklattım. "Koskaca Haldun Ander sikik bir adamın elindeki kızını kurtaramayacak kadar yoğunmuş." dedim aynı alayla.
Alaylarımı görmezden geldi her zaman ki gibi. "Nasıl kurtuldun?" diye sorusunu tekrarladı.
"Onlar sordular,ben de herşeyi anlattım. Anlaşmamız buydu." dedim. Çenesi kasıldı. Vaov sinirlenmesi çok kolay oldu.
"Bunu nasıl yaparsın?" diye bağırdığında yüzümdeki alaycı mimikleri yok edip ciddi bir hal aldım.
"Seni beni kurtarman için aradığımda işin vardı çünkü." diye bağırdım bende.
"Seni kurtarmak için adamlarım iş başındaydı zaten." diye tısladı. Ağzımdan bir 'hah' sesi çıktı.
"Bir abim var-"
"Abin öldü. Neyin peşinde bunlar?" diye sinirle bağırmasıyla gözlerim irileşti. Bir abim var mıydı gerçekten? Ve de..ölmüştü?!
Babam şaşkınlığımı farkedince elini saçlarına geçirdi sinirle. Ağzından kaçmıştı.
"Sen...bilmiyordun?" dedi yarı şaşkın yarı sorarcasına.
"Ah! 'Sürekli abin var deyip durdular ne bu saçmalık?' diyecektim." dedim. Gözlerini kaçırdı. Sinirle elimi enseme attım ve tırnaklarımı batırdım.
"Otur, konuşalım." dedi memnuniyetsizce.
Gözlerimi varlıklarını unuttuğum gençlerin üzerinde gezdirdiğimde "Onları sorun etmemeyi dene." diye tısladı.
"Çok çılgın bir fikrim var dışarı çıkabilirler!" dedim.
"Çıkamazlar çünkü...işte." dedi. Gençler masada dikilmekten vazgeçip deri koltuklara yerleşmişlerdi.
"İyi. Ben çıkarım." deyip arkamı döndüğümde babam onlarla kısık sesle bir şeyler konuştu. Ardından çocuklar ayaklandı. Hepsi tek tek bana bakarak yanımdan geçti ve çıktılar.
Boş kalan deri koltuklardan birine oturdum. Ardından konuşmaya başladı.
"Bak Arya, o adamlar neden yıllar önce oğlumun-"
"Abimizin." diye sözünü kestiğimde ters bir bakış attı.
"Her neyse,peşine bir adam takacağım ve koruma sayısını arttıracağım. Bir daha böyle bir şey olmayacak bana güven." diye uzun soluklu bir konuşma yaptığında kahkaha attım. Basbaya kahkahalarla güldüm. Kaşlarını çatıp sinirle kahkahalarımın dinmesini bekledi.
Kahkahalarımı kestiğimde boğazımı temizleyip ciddiyete büründüm. Ardından kafamı yukarı kaldırdım ve boynumdaki kesiği gösterdim. Sonrasında ise hırkanın kollarını sıyırıp iplerin kestiği ve pansuman yapıp sarmadığım için daha da kötüleşmiş bileklerimi ortaya çıkardım.
Bir kaç saniye gözlerini onların üzerinde gezdirdi. Bana acıması için göstermemiştim. Aksine suçlu olduğunu anlaması için göstermiştim. Dikkatlice gözlerine bakıyordum. Belki...ufacık da olsa bir pişmanlık duygusu yakalarım diye.
Fakat o yine bütün umutlarımı parçalayıp,kalbime saplanmasını sağlamıştı.
"Seni kurslara gönderdim Arya. Dövüşmeyi,silah ve bıçak kullanmayı hatta tehlikeyle savaşmayı biliyorsun. Hepsini öğrenmen için kurslara gönderdim. Bunlar yüzünden beni suçlayamazsın. Suçlu sensin." dedi. O an bir kere daha şu adamın spermi sonucu dünyaya geldiğime lanetler savurdum.
Güldüm. Gözlerinin içine bakarak güldüm. Başımı haklısın anlamında aşağı-yukarı salladım.
"Haklısın baba. Şu kesikler olurken karşı çıkamadığım için suçlu benim." Yutkundum.
"Ama daha suçlu birisi varsa o da sensin. Senin bir baba olman suç." Gözlerine bakarak devam ettim.
"Keşke bizi gönderdiğin kurslara ödediğin parayla,kendine bir vicdan alabilme şansın olsaydı."
Elini dur anlamında kaldırdı. Gevşekçe gülüp arkama yaslandım.
Ağzını açtığında ben de onu susturdum. Abim hakkında konuşacaktık. 17 yaşımda öğrendiğim ölen abim hakkında.
"Abim hakkında konuş."
"Hatırladığınız o sarışın çocuk..abiniz. Oğlum." Oğlum. Oğlum. Oğlum dedi.
Gözlerini kapattı. Acı çeker gibi bir hali vardı. "Adı..Atınç'tı." Gözleri dolmuştu. Ah! her halinden bu çocuğuna -abimize- değer verdiği belliydi. Aren ve bana vermediği değeri abimize ya da oğluna -abimiz demek garip hissettiriyordu.- veriyordu. Hatta biraz daha gözlerine bakarsam mezarına gidip ağladığını söyleyebilirdim.
*Aren'in mezarına hiç uğramadı.*
'Haldun Ander'in bir çocuğu vardı ve ona değer veriyor,yokluğundan dolayı acı çekiyordu.'
Aren öldüğünde böyle hissetmediğine kalıbıma basabilirdim.
O an ilk defa Aren'in ölmüş olması iyi bir şey gibi geldi. Çünkü;Aren bunu duysa,canı acırdı. Kalbi parçalanırdı.
"Peki,neden bir abimiz olduğunu ve öldüğünü bizden sakladın?" dedim.
"Arya...zaten 5 yaşlarındaydınız. Daha annenizi açıklayamazken,birde bu olay ağır gelirdi."
*Bize ağır gelen tek şey sensin*
Ve ah,yine bize yalan söylemişti.
Bu kadar geçmiş konuşması yeterdi. Aren hakkında konuşmalıydık. Damarlarımda gezen öfkeyi zapt edemeyişim sonucu konuya sert bir giriş yaptım.
"Aren senin yüzünden öldü." dedim. Eliyle alnını ovuşturdu. Haldun Ander;karizmatik bir insandı. Aslında düşününce karizmatik olduğu kesin,fakat insan oluşu tartışılır bir konuydu.
"Bak, Aren benim çocuğum. Ama onun ölümüyle beni suçlayamazsın. Etrafımda sandığından daha fazla düşman var." Dilimi ısırdım. Gözlerimi yumup geri açtım. Sakinleşmeli miydim? 10'a kadar saymayı deneyeyim..
Bir,iki-neyse sakin olmayı siktir edin.
"Senin o lanet soyadın hayatımı mahvetti." dedim.
Annem yoktu ve o lanet soyadı bir kaç bilgiye ulaşmamı engelliyordu, Aren öldü çünkü o lanet soyadının altındaydı, ben ölümle burun burunaydım çünkü o lanet soyadını taşıyordum.
"Bu soyadı bir armağan Arya. Artık Ander'in tek varisi sensin. Benden sonra herşey sana kalacak. Tekrar söylüyorum; bir Ander olmak armağandır." dedi otoriter sesiyle.
Böyle konuşmasına dayanamıyordum.
"O sikik soyadını savunup durma." diye bağırıp odanın kapısına yöneldim.
Hızla açıp dışarı adımladığımda benden sonra odadan çıkan üç genç ile burun buruna geldim. Odanın kapısını sertçe kapatıp yanlarından çektim.
Şirket çalışanlarının şaşkın bakışlarına maruz kalıyordum. Buraya on dokuz yıllık hayatımda toplasam beş kere gelmişimdir.
Terleyen ellerimi siyah şortuma sildim. Dakikalar içinde şirketi terkedip sakin sokaklara ulaştığımda hırkanın şapkasını kafama taktım.
Abimin varlığını ve ölümünü saklamıştı. Annemizi saklıyordu. Allah bilir daha neleri saklıyordu. Ona olan öfkem elle tutulur cinstendi. Aren'in gidişiyle körüklenmişti.
Biz küçükken de babam hep iş seyahatlerine gidiyordu. Evdeki bakıcılar,kreşler,kurslarda büyümüştük. Annesiz,babasız,ailesiz.
Bir kadına 'anne' diye seslenmenin nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorduk. Bir adama 'baba' diye seslenmenin nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorduk.
Haldun Ander,küçük masum iki çocuğu;etrafa öfke ve nefret saçan,sevmeyi bilmeyen,günahkar iki genç yapmıştı.
Sevgiye yoksun büyümüştük. İçimizde bir şeyler eksikti.
Şey gibi; babasının elinden tutup parka giden çocuğun mutluluğu yoktu içimizde.
Annesi kreşe bırakırken, yanaklarından,alnından öpüp sevgi dolu bir gülümseme gönderdiği çocuğun hissettiği huzur yoktu içimizde.
Biz eksiktik. En tamamlanmayacak yerden.
Bir arkadaşını kaybedersin,yeni dostluklar bulabilirsin. Sevgilinden ayrılırsın,yeniden sevebilirsin. Ama aile de bu düzenek işlemiyor işte.
Tanımadığın bir kadını annen yerine koyamazsın. Tanımadığın bir adama sarıldığında;babana sarıldığında hissettiğin o güveni hissedemezsin.
Benim ailem Aren'di. Aren'e sarılırken kokusunu içime çekerdim ben. Şimdi özlerken burnumun sızlaması bu yüzden miydi?
Dolan gözlerime küfürler savurarak,burnumu çektim. Ağlamayacaktım.
Geçtiğim sokaklarda benden başka birine rastlamıyordum ve hava kararmıştı.
İnsan bazen kendini iyi hissetmezdi,ben Aren'den sonra kendimi hissetmez olmuştum.
-
Evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Batın beni eve bıraktığında -evet,evet beni evime kadar bırakmıştı. Üstelik ona "salak mıyım da sana evimin adresini vereyim?" dediğimde bana "evinin adresini biliyorum söylemene gerek yok." diye cevap vermişti.-
Eve geldiğimde Okay veya Doğaç'ı bulamadığım için de hızla duş alıp,üzerimi giyinip babamın yanına gitmiştim.
Cebimdeki anahtarı deliğe takıp kapıyı açtım. İçeri girip,hızla salona adımladım. Okay'a sarılmak istiyordum.
Salona vardığımda koltukta oturan Okay beni farketmesiyle hızla ayağa fırladığında ona doğru koşarak deyimi yerindeyse;üzerine atladım.
Ellerimi boynunu dolamıştım. O da ellerini belime dolamıştı. Sımsıkı sarıldık birbirimize. Hatta o kadar sert sarılmıştık ki dengemi bir kaç saniye sağlayamamıştım.
Kollarımızı gevşettik fakat ayrılmadık. Hala sarılır vaziyetteydik. Alnımı omzuna yasladım.
"Okay..." diye inlercesine mırıldandım. İstediğim kadar güçlü olayım,etkilenmemiş olayım, Okay'ın kollarına girdiğimde küçük kız çocuğundan farkım olmuyordu.
Saçlarımda nefesini hissediyordum.
"Ne kadar korktum,göt beyinli." diye mırıldandı o da.
Sonra omuzlarımdan yavaşca geriye itti ayrılmamız için.
"Nasılsın?" dedi hızla.
Alnımı omzundan ayırıp tamamen karşısında kaldığımda gözleri direk boğazımdaki kesiğe gitmişti.
"Ah,kahretsin!" diye konuşmasının ardından eliyle çenemi yukarı kaldırıp kesiğe baktı.
"Bir şey yok. Ufak bi kesik." dedim boğuk çıkan sesimle.
Küfür mırıldandı. "Her şeyi anlatsan cadı." diye söylenirken aynı zamanda beni koltuğa doğru çekiyordu.
Yana döndüğümde varlığını yeni farkettiğim Doğaç ile göz göze geldim. Okay'a "Dur." diye mırıldanıp onun karşısına geçtim.
Sormam gereken bir şey vardı. 'Ersin denen o adamın Doğaç'ın beni bir süre boyunca takip ettiğini söylemesi' gibi.
"Ersin denen o adamın söyledikleri..Doğaç doğru mu onlar?" dedim. Sesim doğru olmadığını söylemesini ister gibi çıkmıştı.
Bir eliyle saçlarını karıştırdı. Derin bir nefes aldı.
"Iıı,doğru değil. Büyük ihtimal kafasında bir kaç tahmin vardı ve blöf yapıyordu. Söyledikleri yanlış yani. Biraz..kaçığın teki." dediğinde kafamı anladım gibisinden aşağı-yukarı salladım.
"Peki..." dediğimde kollarını bana uzattı. Bende tereddüt etmeden sarıldım.
Kokusu ferahlatıcıydı. Mentol ve muz karışımı gibi. Yoğun,keskin ve de tatlı.
Okay "Biz hiç grup kucaklaşması yapmadık." diye mırıldandı ve ikimize birden sarıldı.
Bir kaç dakika da olsa huzuru tatmıştı bir yanım.
*********************************

Ölü Yanım (Yeniden Yazılıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin