|Eight|

412 24 54
                                    

Bir zamanlar annem bize insanların çift yaratıldığını söylemişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir zamanlar annem bize insanların çift yaratıldığını söylemişti. Bu çok eskiye dayanan mitolojik bir efsaneydi.

Tanrıların kralı, göklerin hakimi zeus'un yarattığı insanlar eskiden dört kollu, dört bacaklı, bir kafada iki ayrı yüze sahip, sırtlarından birbirlerine yapışmış şekilde ve her insan çift olarak yaşar şekildeymiş.

Bu insanlar çifter çifter mutlu şekilde yaşamlarını sürdürürken, keyiflerine düşkünlükten dolayı tanrıları zeus'a şükretmeyi unutunca zeus insanları uyarmış.

Kendisini unutan halka krallığına yakışan bir ceza vermek isteyen zeus, onların huzurunu bozmak için işe koyulmuş.

Bakanların gözlerini kör edecek kadar parlak olan bıçağıyla insanları ikiye bölen zeus, onların ruhlarını da ikiye bölmüş.

Artık her insandan iki tane varmış, yani birbirinin eşi olmayan ama birbirinin eşi olan parçalar her tarafa dağılmış.

Böylece insanlar parçalarından eksik yaşamakla lanetlenmiş ve bütün hayatlarını diğer yarılarını bulmak için harcamaya başlamışlar.

Her zaman dinlemeyi en sevdiğim şeylerin içinde olmuştu bu efsane. Bir şekilde inanırdım buna.

Kendi ruh eşimden habersiz yaşamımı sürdürmeye devam ediyordum hâlâ daha. Fakat karşımda gülüşerek yemek yiyen abim ve Namjoon hyung buna dair olan inancımı arttırıyordu. Yani ruh eşlerinin varlığına olan inancımı.

Fransa'ya uçan bir uçaktaydık şuan ve o ikisinin yapmaya çalıştığı ise 'kim önündeki rameni en hızlı şekilde bitirebilir?' gibisinden bir oyundu.

Aslında kahkaha silsilesine yakalanmasalar ikisi de iyi gidiyordu.

Uçağın küçük penceresinden karanlık gökyüzünde süzülen bulutları izledim bir süre.

Dile kolay 10,082 kilometre ve 14 buçuk saatlik uzun bir yolu aşıyorduk. 'Eve dönüyoruz.' diye düşündüm. Bir evimden çıkmıştım yola ve şimdi de diğerine dönüyorum.

Gözlerim diğer koltuklarda uyuyan veya kendi dünyalarında takılan arkadaşlarıma daldı bir süre. Nefret ederek geldiğim o şehirden evim olduğunu düşünerek ayrılmıştım. 'Sevemem asla.' dediğim Seul'ü onlar sayesinde tekrar evim olarak görmeye başlamıştım.

Kollarımı gererek yerimden kalktım. Daha 3 saat olmuştu ve her yanım uyuşuk bir haldeydi.

"Nereye gidiyorsun?"

Abim ağzı tıka başa doluyken bunu sorduğundan daha çok 'Noroyo godoyon?' gibi bir şey demişti ama yıllar içinde onun yemek yerken konuştuğu dili çözdüğüm için kısaca 'Lavaboya.' deyip geçmiştim.

Fake Idol [Durduruldu] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin