7.Bölüm

16 4 8
                                    

Tam adımımı atmıştım ki tanıdık bir sesle olduğum yerde kalakaldım.

"Bunu yapmadan önce benimle gelmelisin."

Arkamı dönmemle koyu mavi gözlerle karşılaşmam bir oldu. İki haftadır ortalardan yok olan adam şimdi karşıma çıkmış onunla gitmemi söylüyordu. Alaycı bir şekilde gülümseyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

"Kardeşlerinin başına bir şey gelsin istemiyorsan bin şu arabaya."

Sözlerini bitirmesiyle yerimde kalakalmam bir oldu. O kadar sakin konuşmuştu ki söylediklerini anlamakta zorlanmıştım. Belki de kelimelerin anlamları anlamamı zorlaştırmıştı. Her ne sebepten olursa olsun alenen tehdit edilmiştim. Kardeşlerimin hayatlarıyla hem de. Çaresiz olmak beni çileden çıkarıyordu. Öfkeyle arkamı döndüm. Alp arabasının yolcu kapısını açmış binmemi bekliyordu. Hızlı adımlarla yürüyüp arabaya bindim. Binerkende yüzüne nefretle baktım. Yüzünde tek bir duygu belirtisi göstermeden kapımı kapatıp şoför  yerine geçti. Tek kelime etmeden arabayı çalıştırdı ve gecenin karanlığında son sürat ilerlemeye başladık. Arabayı o kadar hızlı kullanıyordu ki kaza yapmamız an meselesiydi. Umurumda mıydı peki ASLA.  Belki ölürsek her şey biterdi. Of neler düşünüyordum ben. Kafamı sallayıp bu saçma düşünceden kurtuldum.

Neredeyse bir saattir yoldaydık evlerin arası açılmıştı. Yollar gittikçe tenhalaşırken eski bir deponun önünde durduk. Alp arabadan indi sonrada gelip kapımı açtı. Tedirgin olsam da belli etmemeye karar verdim ve kendimden emin bir şekilde arabadan indim. Alp önde bende arkasında karanlık depoya doğru ilerledik. İçeri girdiğimizde her yer karanlıktı Alp bir yerden ışığı açtı ve o anda kanım çekildi. Duvarlarda kan izleri olduğunu düşündüğüm koyu kırmızı lekeler vardı. Deponun orta kısmında sanki sorgu odasıymış gibi düzenlenen boş bir masa ve kol kısımlarında kelepçeler olan bir sandalye vardı. O kelepçelerin ne işe yaradığını düşünmek dahi istemiyordum. Yan tarafa döndüğümde duvarda asılı duran çeşitli malzemeleri gördüm. Şok tabancası, pense, cop, ipler ve silahlar. Ürpererek kollarımla kendimi sardım. Bir insan bunları bir başkasına nasıl yapabilirdi. Alp konuşmaya başlayınca ürpermem git gide artmıştı.

"Meral şu an Hakan'ın yanında. Emre ise her şeyden habersiz benim için bir iş hallediyor. İkisinin de yanında benden emir bekleyen iki koruma var. Şu an vereceğin kararla onların kaderlerini belirleyeceksin. Seçim senin olacak. Bir kez tercih hakkın var ikinci bir hatanda bir şey seçmene gerek kalmayacak." Yüzümdeki kanın çekildiğini hissediyordum. Ellerim buz gibiydi yine de soğuk ellerimle kendimi ısıtmaya çalışıyordum. Alp biraz daha yanıma sokulup konuşmaya devam etti. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyor ürpermeme neden oluyordu. "Bir daha karakolun önünden dahi geçecek olursan kardeşlerin ölür. Herhangi birine işimden bahsedecek olursan kardeşlerin ölür. Beni bir daha bunu yapmaya mecbur bırakırsan kardeşlerin ölür. Seni öldürmem sevdiklerini elinden alırım. Hem de öyle tek kurşunla bitirmem işlerini. Bu depoya gelirler ve buraya gelip canlı çıkan ilk insan sen olursun. Beni anladın mı? Şimdi karar zamanı. Ya sevdiklerini kurtaracaksın yada kendi kararlarıyla o zehir dediğin şeyi kullanan insanları ki isteyen her şekilde bulur. Ben satmasam bir başkası satar ama beni tutuklatınca kurtulacaklarını düşünüyorsan buyur yap." Her cümlenin sonunda gözleri koyulaşmıştı. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Söylediklerinde haklıydı. O satmasa başkası satardı ama mesele sadece satmak değildi. Benim kardeşimi kendi pisliğine bulaştırmış olmasıydı. Ah Emrem arkadaşım dediğin adam şuan benimle senin canını pazarlık konusu ediyor. Şimdi ne demem gerekiyordu. Sanki tercih hakkım varmış gibi konuşuyordu. Arkamı döndüm daha fazla yüzüne bakmak istemiyordum. Titremem git gide artıyordu. Artık bir şeyler söylemem gerekiyordu. Hadi bir şeyler de artık. Hayır de bağır çağır ne susup duruyorsun aptal kafam. Aptal kafam bir de bu katile bir şeyler hissetmiştim. Safın tekiyim ben yüzüme gülene aldanıyorum. Aptal kafam. Kardeşlerimi kaybedemezdim. Hayatımda sadece onlar kalmıştı. Birine daha bir şey olmasına asla izin vermem. ASLA! Konuş artık susma! Susulacak zaman değil konuşş. Nefes alış verişlerim git gide hızlanmıştı. Ne oluyordu bana böyle galiba panikatak geçiriyordum. Bacaklarım artık beni taşımıyordu. Etraf kararırken Alp'in beni kucakladığını gördüm.

KARARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin