Giriş

243 17 90
                                    

Takvimler 24 Eylül 2016'yı, saatler 22.47'yi gösteriyordu.

Buraya gelen yolun yarısında ayakkabılarını çıkarmış, çıplak ayaklarını çakıl taşları kesmiş, kesiklerinin üstünü bastığı kumlar örtmüştü.

Her yıl durduğu yere, denizi tam ortalayan noktaya geldi. Vücudu denize dönük öylece duruyordu. Elbisesi çoktan kendini rüzgârın akışına bırakmıştı.

Bir adım attı. Kolundan kurtulmaya çoktan hazır olan çantasını kumlara bıraktı. Üç adım attı. Denizin hırçın dalgaları ayaklarına ulaştı. Suyun soğuk olup olmadığını bilmiyordu. Fakat seneler öncesine bakılırsa, soğuk olmalıydı. O zaman soğuktu. Yedi adım daha attı. Elbisesinin uçları ıslanmaya başladı.

Elini suyun üzerinde gezdirdi. Derin bir nefes aldı ve işaret parmağıyla yazmaya başladı:

"Merhaba baba. Nasılsın? Ben bugün de iyi olmayı öğrenemedim. Ayaklarımı çakıl taşları kesti. Merak etme, canım yanmıyor."

Bedeni, alevler içinde kafeste olan ruhuna kıyasla hissedemiyordu buzdan suyu. Ruhunun kırıntılarının hâlâ onunla olduğuna inanıyordu. En azından o gece kadar.

"Hatırlıyor musun, bir gün yine bisiklet sürmeye çıkmıştık?" durdu ve o an'a gitti. "Önümde taş varmış, görmemiştim, takılıp düşmüştüm. Dizim sıyrılmış, kanamıştı. Gözlerinden yaşlar düşmüştü. Ah baba... Dizimden akan kanı gördüğünde yaşlar akıtan gözlerin, ruhumdan akan kanı görse ne yapardı?"

Acı boyverdi yüzünde. "On sene oldu bugün. Tam on sene." Başını kaldırıp ışıksız geceye baktı. "Gün ışığı söneli on sene oldu. Bahar gözlü kızın, babasını özledi."

Üç adım ilerledi. İşaret parmağını hâlâ suda tutuyordu. Gözlerini kapadı. Acı dolu gülümsemesiyle yazmaya devam etti: "Biliyorum, bu yolun sonunda sen varsın..."

Su, belini geçmeye başlıyordu.

Derine ilerledi. Derine, daha derine... Saniyeler dakikaya dönüştü. Boyunun çok yukarısında kalan suda öncelikle içini bir panik kapladı. Refleksle soluk borusuna kaçan sudan kurtulmak için nefesini tutacaktı ki, kendini tuttu.

Isınmak için kucakladığı yangınlar, tam da o gece ruhunu yakmıştı.

Yalnızlık içine öyle yer etmişti ki, kurtulmak istemişti. Kavuşmak istemişti. Özlem doluydu her yanı.

Sessiz çığlıklarını kendinden başka duyan yoktu. İçinden haykırıyor, sessizliğinde boğuluyordu. Suyun akciğerlerine ulaşmasına ramak kalmıştı ki...

yapamadı.

Yaşama isteğinin hain saldırısına uğradı dört bir yandan. Hızla başını suyun yüzeyine çıkardı. Peş peşe gelen öksürükleriyle beraber kumlara doğru yürüdü. Ne hissettiğini bilmiyordu. Soğuğu dahi hissedemiyordu. Tir tir titremesine rağmen hissedemiyordu.

Acıdan başka hiçbir şey hissedemiyordu.

Su dizlerinin altına inip en sonunda bileklerini de özgür bıraktığında, çantasına doğru ilerledi.

Çantasının yanında bir palto vardı.

Kendisine ait olmayan bir palto.

Paltonun yakasının iç kısmına bariz görülecek şekilde sıkıştırılmış notu ancak seçebildi gözleri.

Etrafına baktı.

Kimse yoktu.

•••

Yazar kişisinden cümlecikler;

Merhabalar, aniden gelen "neden yayımlamıyorum?" sorgusuyla beraber birden yayımlama kararı aldım. Fakat belirtmek istediğim bir konu var ki, aslında hali hazırda 3 sene önce çoktan yayımlamıştım. Yani az önce okuduğunuz ve -ne zaman okursunuz bilmiyorum- okuyacağınız satırlar 3 sene önce çoktan yazılmıştı. O günden bu yana çok zaman geçti ve karakterlerimle çok çok daha yakın olduk. Anlayacağınız gibi, eskiye ait bir hikâye fakat şimdiye kısmetmiş. Okuduğunuz Giriş kısmı, birinci bölümün başlayacağı yerden 4 sene önce başlıyor.

Umarım karakterlerimi sever ve siz de benim gibi onları sevgiyle kucaklarsınız.

Bol bol sevgi dilerim,

♡.


NeftiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin