Bölüm 8 - Tokat

337 36 5
                                    

Yalnızlık bir insanın kaderiyse eğer kalabalıklar içinde olmanın bir önemi yoktur. Hayatına birilerini alma çabası da boşunadır. Birilerinin yardımını beklemek ise kıyıya vurmuş bir sandalda kürek çekmek kadar anlamsızdır. Ama insanız ya çaresiz de olsak çırpınmaya devam ederiz, tükeneceğimiz ana kadar. Bunun tek sebebi de ufacık bir umut kırıntısına tutunmamızdır.
Irmak, Balamir'e gerçekten de tutunmak istemiş olabilir miydi? Belki de tutunmak isteyen ama bunu kendine bile itiraf etmekten korkan Balamir'di.
...
Ertesi iki gün Balamir neredeyse atölyeden hiç çıkmadı. Irmak'la karşılaşmaktan sakınır gibiydi. Ola ki mutfakta karşılaşırlarsa onu tamamen görmezden geliyordu. Irmak ,umutla bir şeyler söyler diye ona bakarken Balamir onun olduğu tarafa bile bakmıyordu.
Gittikçe katlanılmaz olan sessizlik ve bekleyiş artık Irmak'ın canını sıkıyordu.
Bu evdeki 5. gününe uyandığında Irmak, Balamir'le konuşmak için kararlıydı. Hiç vakit kaybetmeden odasından çıktı. Önce mutfağa baktı. Orada bulamayınca direkt atölyeye yöneldi. Kapıyı tıklatıp içeriye girdi. Tahmin etiği gibi Balamir masaya kurulmuş gelecekteki kurbanları için maskeler hazırlıyordu. Ona doğru bir adım attığında şuan uğraştığı maskeye kaydı gözleri. Belki de bu maske kendi adını taşıyacaktı. Gerginlikle gürültülü bir şekilde yutkununca Balamir başını kaldırıp ona baktı.
Son birkaç gündür takındığı ilgisiz ve oldukça soğuk tavrıyla "Ne istiyorsun?"diye sordu.
Irmak hiç düşünmeden cevap verdi.
"Konuşmak istiyorum."
Balamir hiç ilgilenmediğini belli edercesine yaptığı işe döndü.
"Birkaç gün içinde istemediğin kadar konuşturacaklar seni merak etme."
Irmak'ın gözleri anında irileşti. Korkuyla kalp atışları da hızlandı. Ama hepsinden öte çok sinirlendi. Balamir'in bu kendini yok sayan tavrı onu çileden çıkartıyordu.
Hızla ona yaklaştı ve masanın üzerinde ne var ne yok hepsini yere savurdu. Balamir'in onu parçalayacakmış gibi bakan gözlerini hiçe sayarak "Beni görmezden gelemezsin!" diye bağırdı.
Adrenalinin etkisiyle başı dönünce yere daha sağlam basarak devam etti.
"Kaç gündür bana ne olacak diye düşünmekten çıldırmak üzereyim. Bana bakmıyorsun, konuşmuyorsun, beni yok sayıyorsun."
Yorgunlukla omuzlarını düşürdü. Gözleri yanıyordu.
"Oysa ki benim ufacık bir umuda ihtiyacım var."
Gözyaşlarını daha fazla tutamayınca akmalarına izin verdi.
Balamir elindeki maskeyi masaya bırakıp ayağa kalktı. Irmak ister istemez bir adım geriledi. Balamir ona doğru yürüdüğünde ise panikleyerek etrafına bakındı. Belki kendini koruyabileceği bir şeyler bulabilirdi. Ama Balamir buna fırsat vermeden hemen karşısına dikildi.
Irmak ne kadar çok korksa da gözlerini Balamir'den alamadı. Balamir ona uzandığında da hiç kımıldamadı.
Şiddetli bir tokat ve ya yumruk beklerken Balamir'in elini yavaşça tutması onu şaşırtmıştı. Az sonra o da kendi eline baktığında parmakları arasından akan kanı gördü. Elini kestirdiğini bile fark etmemişti.
Elini yumruk yaparak kendisine doğru çekti. "Umursuyormuş gibi davranma."
Balamir anında gözlerini Irmak'ınkilere çevirdi. "Umursamıyorum."
Birkaç saniyelik sessizlikte ikisinin de gözlerinde öfkeden başka bir duygu yoktu.
Balamir bir adım geri çekilerek kollarını bağladı. Irmak onun yüzünde en ufak bir ilgi ya da endişe belirtisi aradı ama ne kadar dikkatli bakarsa baksın istediği orada yoktu.
Balamir onu kontrol edercesine baştan ayağa süzerken "Bana sadece paketi sağlam teslim etmem söylendi." dedi.
Irmak duyduklarıyla sarsılmıştı adeta. Kendini hiç bu kadar değersiz hissetmemişti. Kolunu geriye çekti ve ona tokat attı. Elindeki kan Balamir'in suratına bulaşmıştı. Gözlerini ondan ayırmadan "Bana değersiz bir çöpmüşüm gibi davranamazsın."diye isyan etti. Dişlerini sıkıp, yanağını ısırsa da gözyaşlarını bir türlü durduramıyordu.
Balamir'in de çenesindeki kaslar gerildi. Düşündükleri bu değildi ama yine de söyledi.
"Çünkü benim için öylesin!"
Sesi yüksek tavanlı atölyede öyle yankılandı ki Irmak titrediğini hissetti.
"Evimin içinde dolaşıyorsun, sesler çıkarıyorsun. En kötüsü de ne biliyor musun bütün buna katlanmak zorunda kalıyorum."
Daha fazla söylenecek bir şey yoktu. Irmak koşarak oradan uzaklaştı. Bu adamdan ufacık bir umut beklediği için kendisine kızıyordu. Allah aşkına adam öldürecekleri kurbanlar için maske yaparken mi ondan yardım dilenmişti. Bu kadar mı çaresizdi?
Evet ,bu kadar çaresizdi.
Irmak atölyeden çıkar çıkmaz Balamir öfkeyle hemen yanında duran oldukça ağır masayı tutup savurdu.
"Lanet olsun!" diye bağırdı. Irmak'ın yıkılmış ifadesi aklına sanki hançerle kazınmış gibiydi, düşündükçe acıtıyordu.
Irmak ellerini suyun altına tutarken artık ağlamıyordu. İfadesizdi. Suyu kapatıp elinin neresinin kesildiğine baktı. Sonrada hiçbir şey sürmeden sadece sargı beziyle sardı. Yatağına henüz oturmuştu ki Balamir kapıda belirdi.
"10 dakika içinde gidiyoruz, hazırlan."
Sonra hemen gözden kayboldu. Irmak ne hissetmeli bilemedi bile. "Hazırlan."demişti Balamir. Neye hazırlanacaktı, ne için hazırlanacaktı. Ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Bir an aynadaki yansımasına dönüp baktı.
"Çünkü öyle olduğunu düşünüyorum."
Balamir'in söyledikleri neden bu kadar canını acıtmıştı. Tek umudu oydu ve hayal kırıklığına mı uğramıştı?
Yorgun bir nefes alıp verdi. Hayat onun için pek  kolay ilerlemiyordu.
Acele etmeden salona doğru yürüdü. Balamir ortalarda görünmüyordu. Ama gelmesi uzun sürmedi.
Balamir, Irmak'ı salonun ortasında beklerken görünce şaşırdı. Gitmek için bu kadar hevesli olacağını düşünmemişti. Kendisine bakmıyordu. Başı aşağıda, omuzları çökmüş bir şekilde bekliyordu. O derinlerdeki yer acıdı. Ama Balamir onu da görmezden geldi. Irmak'ın önünden geçerken "Yürü." diye emretti. Irmak da sessizde onu takip etti.
Arabanın yanına geldiklerinde Irmak nereye bineceğini bilemeyerek bekledi. Onu buraya getirirken bagaja konulduğunu biliyordu. Balamir onun tereddüt ettiğini görünce kendisi binmeden yolcu koltuğunun kapısını açıp yine aynı ses tonuyla "Bin." dedi.
Irmak hemen oturup kemerini taktı. Onun bu uysal tavırları nedense Balamir'in sinirlerine dokunuyordu.
Balamir de şoför koltuğuna oturup kemerini bağladı. Arabayı çalıştırmadan ceketinin cebinden siyah bir kumaş parçası çıkartıp Irmak'a uzattı.
"Gözlerini bağla."
Irmak yine ona söyleneni yaptı. Ama bu defa kumaş parçasını bağlarken "Zaten öldüreceksin yolu görmemin ne önemi var." diye mırıldandı.
Balamir 'en azından konuştu' diye içinden geçirirken dönüp Irmak'a baktı. Siyah kumaş ufak yüzünün çoğunu kapatmıştı. Dolgun dudaklarıysa keyifsizce aşağı kıvrılmıştı. Eline baktı. Özensizce sarılmış sargı bezindeki kan hala ıslaktı. Kazağının kolunda da kan lekeleri vardı. Yine o lanet olası yer acıdı. Ona değersiz bir çöp olduğunu söylediği için kendinden nefret etti. Evet, belki birkaç saat içinde onu öldürebilirdi ama neden kalbini kırmıştı ki?
....

MASKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin