on dokuz

84 13 14
                                    

(Jeongyeon)

"İnana biliyor musunuz? Resmen beni aldattı. Resmen gözlerimin içine baka baka beni aldattı."

Buraya neden gelmiştik onu bile bilmiyordum. Ama geldiğimizden beri Sana'yı dinlediğimi biliyordum. Nayeon ve beni buraya getirmişti. Müzik sesinden değil onun sesinden başım şişmişti.

Tamam anladık sevgilin seni aldattı. Tamam anladık gözlerinin içine baka baka yalan söyledi. Ama bu kadar da tekrar edilmezdi ki.

Sana benim yeni asistanımdı. Eskisi şehir dışına taşındığı için istifa etmişti. Sana'ysa bana arkadaş olmuştu. Onu arkadaşlarımla tanışırmıştım. Şimdide diğerleri meşgul olduğu için Nayeon, ben ve Sana bu bara gelmiştik.

"Sana daha fazla tekrar etme istersen. Tamam seni aldatmış ama aradan iki yıl geçmiş be güzelim. Sen niye bunu kafana takıyorsun?"

Tabi bir de bu vardı. İki yıl önce aldatmıştı.

"Ama unnie bu bende bir travma olarak kaldı. O günden sonra bir daha hiç bir erkeğe güvenemedim. Ben sap geldim sap gidicem."

Bunu bilmiyorum işte. İstemsizce aklıma o görüntüler tekrar geldi. Babam ve teyzem...

Tabi Namjoon'da vardı. Bir haftadır ondan ayrılmayı düşünüyordum. Ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Fark ediyordum da her zaman işle ilgili bir şey olduğu için buluşuyorduk. Ya şirket ortaklığında bir sorun olduğunda, ya da işle ilgili bir davette. Nişanlı olmamıza rağmen hiç dışarıda buluşmamıştık. Hatta sevgili bile olmamıştık. Zaten mantık evliliğiydi bizimki. Böyle bir şeye asla müsaade etmezdim. Tabi aşka inansaydım. Aşka inansaydım asla Namjoon gibi biriyle sevgili olmazdım. Ya da nişanlamazdım.

"Sana, biz... bunu bilmiyorduk."

Benim düşüncelerimi Nayeon dışa vurduğunda, Sana önemli değil anlamında başını salladı.

"Önemli değil, benim size söylemediğim bir şeyi bilmeniz korkunç olurdu."

Buruk bir şekilde gülümsedim ve yanımda oturan Sana'ya sarıldım. Ben de iyi değildim, o da değildi.

Sana omzumda ağlamaya başlayalı neredeyse beş dakika olmuştu. Ama hala sakinleşmemişti. Aksine ben de ağlamaya başlamıştım. Kendimi durdurabilmek için yukarı doğru baktım ama işe yaramıyordu.

Bakışlarım tekrar önüme dönerken onunla göz göze gelmiştim. Anında kaşlarım çatıldı. Onunda kasları çatılıydı.

Jimin'in asla böyle yerlere gelebilecek biri olduğunu düşünmemiştim. O biraz fazla... sakindi. Yani böyle yerlere gelecek bir kişiliği yoktu. En azından ben öyle biliyordum.

Yanında iki arkadaşı vardı. Ama ikiside kendi halindeydi. Hatta biri bana sarılı olan Sana'ya bakıyordu. Eminim ki, Sana'dan hoşlanmıştı. Ve şu an neden ağladığını düşünüyordu.

Yavaşça Sana'dan ayrıldım ve yüzüne baktım.

"Ağlama artık."

Başıyla beni onayladı. Gözlerini ve yanaklarını sildiğinde ayağa kalktım.

"Ben lavaboya gidip geliyorum."

İkiside beni onaylandığında masanın üzerinde ki çantamı aldım ve arka taraflarda ki lavobolara ilerledim.

İçeri girdim ve arkamdaki kapıyı kapattım. Ağladığım için gözlerim şişmişti ve acıyordu. Suyu açıp ellerimi ıslattıktan sonra gözlerimi ovaladım. Bu sırada kapının açılma sesini duymuştum.

Kapı tekrar kapandı ve bana doğru yaklaşan adım seslerini işitmiştim. Ben şu sesi duymayı beklerken iki el kollarımı sarmış ve gözlerimin üzerinde ki ellerimi çekmişti.

Ben şaşkınlıkla karşımda ki bedene bakarken o kollarımı bırakmış ve yüzümü elleri arasına almıştı.

"Niye ağladın yine? Biri bir şey mi yaptı? Ya da bir şey mi dedi?"

Gerçekten beni düşündüğü için mi böyle davranıyordu? Yoksa sadece işi için mi? Nedenini bilmiyordum ama nedensiz bir şekilde beni önemsediği için bu kadar korumacı olsun istiyordum.

-------------------------------------------------------------------

İki yüz kelime fazla yazmış olabilirim. 😎🤷‍♀️

so what🍀jeongminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin