yirmi bir

73 13 12
                                    

(Jeongyeon)

"Jeongyeon, ne oluyor burda?"

Nayeon'da ki bakışlarımı yavaşça Jimin'e çevirdim. Ne diyecektik biz şimdi? Sana gelseydi açıklayabilirdik belki. Ya da açıklayamazdık.

"Bir şey olduğu yok. Sadece..."

Ben ne yalan söyleyeceğimi düşünürken Nayeon, tek kaşını kaldırıp bana bakmaya başladı.

"Nayeon, gerçekten sandığın gibi bir şey değil. Sadece, Jimin beni teselli ediyordu. Başka bir şey yok gerçekten."

Neden yalan arıyordum ki? Gerçeği söylemek daha iyiydi.

Nayeon, başıyla beni onayladı.

"Neyse, hadi biz gidiyoruz. Seni de eve bırakalım."

Ben eve gitmek istemiyordum ki.

"Siz gidin. Ben kendim giderim."

Nayeon, başıyla beni onayladı.

"Tamam öyleyse. Sonra konuşuruz. Şu şahsiyeti de buradan çıkart artık. Benden başka biri gelseydi ne diyecektin acaba?"

Başımla Nayeon'u onayladım ve kapıyı kapatmasını izledim.

"Eve gitmeyeceksin değil mi?"

Bu kadar ağladıktan sonra mı? Tabiki hayır.

"Otele giderim."

Bakışlarımı Jimin'e çevirdim. Resmen hoşlandığım adamın önünde rezil olmuştum.

Şimdi benim hakkımda ne düşünecekti acaba. Gerçi o da benimle birlikte rezil olmuştu ama neyse.

Bir dakika!

Ben ne demiştim biraz önce?!

Jimin, bana bakarken, ben gözlerimi büyülttüm ve bakışlarımı ondan kaçırdım.

Resmen hoşlandığım adım demiştim. Üstelik o beni sadece iş için görürken...

"Gerek yok. Ben de kalabilirsin."

Niye bana bu kadar iyi davranıyordu. İlk zamanlar sessizdi. Ama şimdi istediği her şeyi bana söyleyebiliyordu. Alışmıştı.

"Otelde kalırım ben. Rahatsızlık vermek istemiyorum."

'Ciddi misin?' der gibi bana bakıyordu. Evet ciddiydim.

Ayrıca o neydi yani? Beni mesai saatleri içerisinde korkuması gerekiyordu. Şu an mesai saatleri içerisinde olmadığımız göre yapacak bir şey yoktu.

"Bana hiç öyle bakma. Otelde kalacağım ben. Ayrıca sen mesai saatleri dışında benim hiçbir şeyim değilsin. Beni korumana gerek yok."

Madem o beni işi olarak görüyordu. Ben de onun için hiçbir şeyim diyebilirim. Tabi ona hiçbir şeyimsin demem, onun canını yakmayacaktı. Jimin ben de mi hoşlanacaktı. Daha neler. Benim kendi nişanlım bile beni önemsemiyordu, bir yavancı mı önemseyecekti?

"Tamam o zaman. Gel ben bırakayım seni."

Ama otele bırakabilirdi değil mi? Şu an taksiyle filân uğraşmak istemiyordum. Bu yüzden başımla onu onayladım.

"Çıkalım şuradan artık. Başka biri gelecek şimdi."

Jimin dışarı çıktı. Ardından bende dışarı çıktım. Ben Jimin'in birkaç adım arkasından giderken o, telefonunu eline almıştı.

Klavye tuşlarının sesini duymuştum. Sanırım birine mesaj atıyordu.

Telefonun ekranını kapattı ve ceketinin iç cebine koydu.

Önüne geldiğimiz arabanın ön kapısını açtım ve bindim. Benim arkamdan Jimin'de bindiğinde beklemeden arabayı çalıştırdı. Çantamı kucağıma bıraktım ve dışarıyı izlemeye başladım. Aynı zamanda ne zaman Jimin'den hoşlanmaya başladığımı düşünüyordum.

Sanırım o mağlum günde başlamıştım. Onun evinde kaldığım gün. Ben uyandığımda Jimin çoktan uyanmış, duş almış ve kahvaltı hazırlamıştı. Beraber kahvaltı etmiştik. Sonrasında ise beni eve bırakmıştı. Aslında gitmek istemiyordum. Ama zorundaydım. Onda fazla kalamazdım. O günden sonra bir daha asla babamın ve teyzemin yüzüne bakmamıştım. Onlarda merak ediyorlardı neden böyle davrandığını ama asla söylememiştim. Çünkü ağzımdan çıkacak bir mırıltıyı duymayı bile haketmiyorlardı.

-----------------------------------------------------------------

Ben bir şey farkettim. Kitabı okuyan bir kişi bile isimlere dikkat etmiyor. Kimin adının nerede geçtiğine dikkat edin lütfen. İsimlere dikkat etseniz spoilerin kralını yersiniz.

Mesela Jihyo.

9. Bölümde Jihyo, Jeongyeon'la birlikteydi. Beraber alışveriş yapmışlardı.

Aynı zamanda

17. Bölümde Jihyo'nun Namjoon'un sevgilisi olduğunu öğrendik. Biraz isimlere dikkat lütfen.

Bakın size spoi verdim haa. Kkkkkkkkkkkkkkkk

so what🍀jeongminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin