Sevgili Müdürüm

14 6 3
                                    

Kafam gerçekten yerinde değil..
Bu sözlerimden sonra öğretmenin bana olan öfkesi daha çok artıyor fakat hiçbir şey söylemeden elini kaldırıp işaret parmağı ile bana kapının yerini gösteriyor..
Hiç sesimi çıkarmadan yerimden kalkıyorum ve kapıyı açıp dışarıya çıkıyorum.
Böyle sorumsuz ve ilgisiz olduğuma bakmayın.. İstanbul'un en iyi ikinci anadolu lisesinde okuyorum. Bu okula 440 puan yapıp birincilikle girdim.
Dedim ya.. Eskiden böyle değildim.
Koridorda birkaç tur attıktan beş dakika sonra zil çalıyor ve üçer beşer sınıf boşalmaya başlıyor. Ben ise kapının önünde öylece dikilmiş hocanın çıkmasını bekliyorum. Aradan beş dakika geçiyor fakat bu kadının dışarı çıkmaya niyeti yok. Hafifçe kapıya yaslanıp duvarın arkasından elimle Kerem'e işaret yapıyorum ve Kerem sırasından kalkıp yüzünde iğrenç bir gülümseme ile yanıma geliyor.

"- Oğlum o neydi lan. Sabah sabah şekeri fazla mı kaçırdın n'aptın?"

Gerizekalı beyinsiz..
İnsan içinde bunu ima bile etmesi beni çok ama çok rahatsız ediyor. Ters bir bakış atıp arkama dönüyorum ve çıkış kapısına doğru yöneliyorum. Kerem'de arkamda..
Ahh ve bakın kiminle karşılaşıyoruz..
Sevgili müdürüm.
Beni kolumdan tutup kendine doğru çekiyor ve sanki sürüklercesine odasına götürüp kapıyı kapatıyor.

"- Gir şuraya çocuk!"

Bu adam gerçekten şanslı gününde.. Allah'a binlerce kere şükretmeli ki sakinim. Aksi takdirde bazı durumlarda neler yapabileceğimi ben bile kestiremiyorum.
Çok geçmeden rahat, bir o kadar konforlu olan pamuk koltuğuna oturuyor ve öfkeli gözlerle beni izlemeye başlıyor. Başımı yerden kaldırıp dik bir pozisyona getiriyorum ve önümde duran rahat iki koltuktan bir tanesine oturuyorum.
Bir yandan masasında duran küçük kalemliğin içindeki kalemlere oynuyorum bir yandan da;

"- Buyrun,sizi dinliyorum."

Sözleri çıkıveriyor ağzımdan.
Arsız mıyım?
Kesinlikle öyleyim..

"- Dinliyorsun demek öyle mi?
Şimdi olacakları da iyi dinle.."

Gözü masanın diğer ucunda duran telefona kayıyor ve sanki meydan okurmuşçasına bakışlarını bana çeviriyor. Ben ise alttan alttan hala sırıtıyorum. Çok değil, biraz sonra çıldıracak ve ben kahkahalarıma hakim olamayıp odasından dışarı şutlanacağım.
Bir anda ani bir hareketle telefonu eline alıyor ve..

"- Bakalım şimdi de gülebilecek misiniz Denizhan bey"

Diyip büyük ihtimal babamın cebini çaldırıyor.

"- Alo. Merhaba Mehmet Bey."

"- Aloe. Merheba Mehmet Bey..
Hebele hubelee.."

Bu adamla dalga geçmeyi gerçekten çok seviyorum. Bu okuldaki tek eğlencem diyebiliriz.
Çok geçmeden sevgili müdürüm;

"- Sizi okulumuza bekliyoruz Mehmet Bey. İyi günler"

Diyip konuşmayı sonlandırıyor.
Bey mi? " Mehmet Bey" öyle mi?
Neyse. Bu konu hakkında söyleyecek bir şeyim yok.
Sevgili müdürüm çok geçmeden telefonu olduğu yere geri bırakıyor ve sanki bir zafer kazanmışçasına beni izlemeye başlıyor.

"- Evet hocam. Çıkabilir miyim? Derse geç kalıyorum."

"- Aileni aradım ve sen buna itiraz bile etmedin öyle mi?

" - Ne diyebilirim.. Bedeller ödenmeli. "

Diyip sırıtarak hızlı adımlarla odadan çıkıyorum. Kapının önünde beni bekleyen Kerem'le yumruk yaptığımız ellerimizi çarpıştırıyoruz ve sınıfa doğru yol alıyoruz.

"- Yine yedi değil mi?"

"- Yedi.. Daha çok yiyecek bu kafayla. "

" - Mehmet Bey ile değilde en nefret ettiği ikinci öğrencisi olan Kerem Demirler'le konuştuğunu bilse ne yapar acaba?"

"- Ne yapacak tekmeleye tekmeleye sürer bizi okuldan."

16Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin