Yazardan
Çıkış zilinin çalmasının ardından yaklaşık 15 dakika geçmişti ve Bridgette hala her şeyden habersiz Marinette'i bekliyordu. Evlerine gitmeye çalışan öğrenciler hızla çıkış kapısından dışarıya doğru akın ederlerken Bridgette, kenara çekilebilme fırsatı bulmuştu. Öğrencilerin eve gitme sevdasına karşılık Marinette'in hâlâ ortalıkta görünmemesine şaşırmıştı.
Tekrar okulun içine girecekken sabah dövdüğü ve artık sınıf arkadaşı olmuş olan Felix'i gördü. Gerginlikten çatılmış kaşları, balmumunu andıran dudakları ve etrafta gezindirdiği soğuk gri gözleri... O mükemmel kelimesinin anlamıydı sanki ve genç kız sabahki tavrı için pişmanlık duymuştu. Ona kaldırım faresi suratlı demişti bir kere, kim buna inanırdı ki? Onu izlemek alışveriş merkezinde kaybettiğin anneni arayıp bulduktan sonra içine yayılan huzur, rahatlama ve güven gibiydi. Ona sanki aşık olmuş gibi bakarken genç çocuğun da kendisine baktığını fark etti.
Bir anda beyni vücuduna panik dalgaları iletirken ayakları beyninden bağımsız olarak ona doğru gidiyordu. Ve tam onun karşısına geldiğinde ayakları durabilmişti ama Felix'e bir açıklama yapması gerekiyordu. O ise işi pişkinliğe vurmayı denedi.
" Kuzenimi gördün mü? Marinette?"
"Bekçisi miyim ben senin kuzeninin? Git kendin ara kuzenini."
"Şey, özür dilerim." Gözlerini uzunca bir süre kapatıp açtı Bridgette bunu söyledikten sonra , Felix ona şaşkın şaşkın bakarken.
"Ne özrü bu?"
"Sabah seni dövdüğüm için. Ben aslında uysal birisiyimdir, içimdeki canavar aktifleşene kadar yani."
"Gerçekten umrumda olduğunu mu sanıyorsun? Özürlerinle falan ilgilenmiyorum, zaten ne önemi var ki? Sen de beni kendine aşık etmeye çalışan o aptal sür.."
"Sakın lafını tamamlamaya cürret etme. Ben hayatımda senin kadar egoistini görmedim. Ayrıca söylediklerine bakılırsa hayatın boyunca sana seni sevdiğini söyleyen kızları hep aşağılamışsın. İnsanların seni sadece sahip oldukların için sevdiğini sanıyorsun bu yüzden seni yarım akıllı, sen hiçbir zaman gerçek mutluluğu bulamayacaksın." Bridgette üzgün, kırılmış bir haldeydi. Hemen arkasına döndü ve bir daha ona bakmadan koşa koşa dışarıya çıktı. Felix ise düşünüyordu.
Düşündüğü şey kızın haklı oluşuydu. Ona kendisini sevdiğini söyleyen tam 4 tane kıza söylemediğini bırakmamış ve okullarını değiştirmelerine sebep olmuştu. Ama bir taraftan da kendini haklı görüyordu. Ailesi ülkenin en zenginlerindendi bu yüzden Adrien ile bu kadar popülerdiler. Felix bunları düşündüğü için kendine kızmaya başlamıştı şimdi de. Psikopatın biri ona saçma sapan şeyler söyleyerek bir virüs gibi aklına yayılmamalıydı. O sinirle koşup okuldan ayrıldı. Oysa ki yapması gereken çok önemli bir şey vardı ve bunu aklına yayılan virüs yüzünden unutmuştu...
Bridgette şu an 17. kez Marinette'i arıyordu. Ama daha günün ilk saatlerinden şarjı bitmiş olan Marinette, telefonunu çantasının bir köşesine atmış Adrien'a söyleniyordu.
"Adrien sana söylüyorum, ne yapacağız? Sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?"
"Sen de biraz sakin olur musun acaba? Niye sürekli bağırıyorsun bana! Elbet ki birileri gelir ve buradan çıkarız." Genç erkeğin yüzündeki lakaytlık genç kızı daha çok sinir ediyordu. Soğuk almıştı ve başının ağrısı her geçen saniye daha da artıyordu. Üstelik sürekli de burnunun akması ve aç ve üşüyor olması her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Sonra aklına gelen şeyle gülümsedi Marinette, nasıl bunu daha önceden düşünememişti ki?
"Bak benim şarjım yok bu yüzden telefonum kapandı. Sen neden birilerini arayıp haber vermiyorsun? " Bu sorusuyla Adrien afalladı. Felix'in şimdiye kadar çoktan gelmesi gerekiyordu. Şu çocuk bir işi de düzgün yapsın diye içinden geçirirken Marinette'e bakarak ona bir cevap vermesi gerektiğini hatırladı ve bir yalan uyduruverdi.
"Benim de şarjım bitti maalesef, yoksa çoktan birilerini aramıştım."
"Peki, şimdi ne yapacağız?"
"Şey, belki biraz sohbet ederiz. Seni daha hiç tanımıyorum, bana biraz kendinden bahset."
"Şu an bunun hiç sırası değil!" Şu an bunun hiç sırası değilse ben bu planı neden yaptım diye aklından geçirdi Adrien.
Onun kendince dahiyane planı şuydu: Marinette ile birlikte kütüphaneye gelecekler ve sonrasında Felix kütüphanenin kapısını kilitleyecekti. Bugün nöbetçi olduğu için bunu yapması sorun olmayacaktı. Sonra da bu sırada Marinette ile yakınlaşacak ve 1 saat içinde de Felix gelip sanki tesadüfmüş gibi kapıyı açacak ardından da onları oradan çıkaracaktı. Ama bu ikilinin planlarında hesaplarına katmadıkları bir şey vardı :Cheng kızları.
Marinette gittikçe artan ağrılarıyla en sonunda sandalyeye çöktü. 1 saatten fazla süredir buradalardı ve sessiz odada onları rahatsız eden saatin sesi gittikçe onun daha fazla sinirini bozuyordu. Kafasını masaya dayayan Marinette istemsizce akan gözyaşlarını silip burnunu çekerken Adrien bu aptal planı yüzünden vicdan azabı çekiyordu.
"İyi misin Marinette?" Kafasını masaya gömmüş Marinette kafasını kaldırarak halsizlikten kızarmış yüzüyle Adrien'a baktı. Bakışları ilgiye muhtaç bir bebeği andırırken ses tonu her zamankinden daha çaresiz çıkmıştı.
"Ailem meraktan çatlamıştır. Yarına yetiştirmem gereken bir sürü ödev var artı kazık gibi sözlülerim de var. Ve ben deli gibi nezle oldum hiçbir şey yapamıyorum. Ayrıca ne yapabilirim ki? Burada sabahtan beri seninle birinin bizi buradan çıkarmasını bekliyoruz. Burası da çok soğuk. İlacım da yok. Söyle bana, şimdi iyi mi olmalıyım?" Adrien'ın gözleri dolmuştu. Ona bunu yapan bizzat kendisiydi ve aptal Felix hala gelmemişti. Kendine sitem ederken seslice düşündüğünü fark edemedi.
"Lanet olsun hepsi benim suçum! Felix de niye hala gelmediyse?"
"Ne?"
"Ne ne?"
"Ne Felix'i? Ne suçu?" Genç kız bir şey yakalamış gibi zor da olsa ayağa kalktı ve kızgın bakışlarını Adrien'a doğrulttu.
"Sakın, sakın bana bu işte bir parmağım var deme!" Adrien geç de olsa pot kırdığını fark etmişti ve şimdi Marinette tarafından kendini çeşitli sözlü işkenceler bekliyordu.
"Mari b bak ben sadece.."
"Ya bırak bana açıklama yapma! Ne cürretle ha, ne cürretle? Ya benim onlarca işim varken.. Amacın neydi ya senin, amacın neydi?" Genç kızın ince sesi, kızgın bakışları ama ne kadar kızgın dursa da bir o kadar güzel oluşu Adrien'ı heyecanlandırmıştı. Ama hemen bir açıklama bulması gerekiyordu. Yaptığı açıklamalar ise cinnet geçiren Marinette'i sakinleştirmeye yetmemişti.
"Ben ve Felix anlaşmıştık. Yanlış anlama, müzik dersi için planlama yapalım diye kütüphanede konuşuruz diye düşünmüştüm. Felix de yanlışlıkla e evet yanlışlıkla kapıyı kilitlemiş olmalı."
"Sana inanmıyorum. Demek o abin ya da kuzenin her neyse onun da bu işte parmağı varmış. Sizi pislikler!" Marinette gittikçe yükselen ses tonu, ağrıyan başı, öğrendikleri ve sorumluluklarını hatırlayınca daha fazla dayanamadı. Başı felaket derecede dönüyor, yerler ayaklarının altından çekiliyor gibiydi. Adrien ona sesleniyordu ama o bir tepki veremiyordu. Ve en sonunda da gözlerine bir perde indi.
Adrien'ın üstüne doğru düşen Marinette bilincini kaybetmişti , Adrien ise ona şaşkın şaşkın bakıyordu. Ateşi vardı genç kızın ve bunların hepsinin kendisinin suçu olduğunu bilmek ona da sinir krizi geçirtmişti.
"Ne yaptım ben Tanrım? Marinetteeeee!"
Bittiiiiii.
Nasılsınız, iyisinizdir umarım? Yazarınız bugünlerde birazcık daha iyi. Malum korkudan en ufak şeyi bile korona sandığımız için eehehhehhehhehehehehehe.
Yazarınızı mutlu etmek için yapacaklarınızı biliyorsunuz :)
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... Öptümmmm <3
Her şey dahil: 1038 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umbrella | Adrienette
Fanfic@amiraculergirlxx05 Yağmur damlaları onları ıslatırken, yüzündeki gözyaşları belli olmayan genç kız ıslak yollarda kalbi kırılmış olan çocuğa baktı... "Ben de seni seviyorum."