BÖLÜM 2

25.4K 1.6K 1.6K
                                    

Keyifli okumalar dilerim ✨

Gökkubbede yankılanan akşam ezanıyla göğsümde su misali kaynayan nefesimi, renksiz dudaklarımın arasından bıkkınlıkla üfledim.. Damarlarımdaki kanım, belime kadar uzanan saçlarım, her gün yastığıma dökülen azalmış kirpiklerim, cansız parmaklarım... Bedenimle bir bütün halindeydi, hepsi hasarlı, hepsi yorgun.. İçimin öldüğünü hissediyorum, sonra ezan kalıyor kulaklarımda.. Allah en büyüktür, diye okunmaya başlanıyor minarelerden.. Annesiz babasız, evsiz ocaksız onca insan varken benim ettiğim şu isyan tokat gibi çarpılıyor yüzüme, derdimden utanıyorum.

Allah'ım, çok büyüksün.. Derdimin dermanısın, şu göğsüme nefes gibi bir salisede batan ağrıyı bir tek senin merhemin yeter.. Dolan gözlerime, hızlanan kalp atışıma, karşılık alamadığım o koca sevdaya..

Parmaklarımın arasında olan turuncu renkli basketbol topunu, hızlıca yere vurarak parmaklarıma geri dönmesini sağladığımda yukarıdan topladığım saçlarım, yamaçtan esen ılık rüzgarla birlikte ensemde, şakaklarımda, boynumda gezindi... Hava o kadar güzeldi ki, akşamın kızıllığı, batan güneşin ufuktaki vedası, ılık ılık esen meltem.. Bu havalar bana ilaçtı, bu havalara aşıktım.. Üstelik mahalle de her zamankinden çok, çok daha sessiz sakindi.. Top oynayan çocuklara az önce Atalay abi dondurma ısmarlamıştı, bakkalın önünde kızlı erkekli bir sürü minik uslu uslu oturmuş, dondurmalarını yiyorlardı... İki ev ötemizde Müberra teyze, Sümdüs teyzeyle birlikte kaldırıma halı sermiş, hem çekirdek çitliyor hem de gözleri fıldır fıldır sokağı tarıyor, kim nerde, kimle, ne giymiş onun muhabbetini yapıyorlardı... Biraz üstte, fırıncı Fahri abinin dükkanın önünde ise babam ve Cennet'in babası İhsan amca, Fahri abinin semaverde demlediği çayı içip muhabbet ediyorlardı..

Ah Aydın Mahallesi.. Ah bu sokaklar, evler, koca gök altında yaşanan ne acılara şahit olmuştu.. Ne mutluluklara, ne hüzünlere, ne kahkahalara... Seviyordum evimi, eskisinden daha çok yabancı gelse bile..

Kızıllaşan gözlerimi turuncu topun üstünden alarak Verda'nın penceresine doğru çevirdim.. Yarım saattir Zeyno ve ben onların kapısının önünde durmuş, hala hazırlanamayan Verda'yı bekliyorduk. Üstelik basketbol oynamak için yalvaran oydu.. Siyah, ayak bileğimin bir karış üstünde biten spor taytım, beyaz, en az iki beden büyük gelen, üstünde kocaman, turuncu bir basketbol topu baskısı olan tişörtümle oynamaya hazırdım.. Bir de sanırım, kafamı dağıtmam gerekiyordu, kendimi bulmam için. Bu yüzden gelmek de istemiştim. Odamın, o eve bakan yüzüne çıkamıyordum, kendi evimde hapistim.. Sesleri bana değse canımı üç yerinden bıçaklıyormuşcasına koyu bir acı kıvrılıyordu kanıma.. Geceler boyu ağladığım yetmiyormuş gibi, gündüzün de hesabını soruyordu bu sevda benden. Tükenmiştim, bunlar son çırpınışlarımdı.

"Verda!" ortalık gayet sessizken duvar dibinde oturan Zeynep, ellerini dizlerinde birleştirip evin camına doğru tiz bir çığlık attığında yerimde sıçradım.. Gerçekten çığlık atmıştı, mahalleyi inleten, sessizliği kurşun gibi bölen bir çığlık.. Öyle ki bakkalın önünde tavla oynayan Atalay ve Yakup abi bile bir anlığına buraya bakmıştı. "Evde ne yapıyorsun bu kadar saattir kızım çıksana artık!" üstündeki sarı tişörtün yakalarından tutarak bunalmışcasına nefesini dışarı üfledi. "Bitlendim şu kızı bekleye bekleye!" kahverengi gözleri evin penceresinde sinirli sinirli gezinirken bir hışımla ayağa kalktı.. Topu sektirmeyi bırakarak belimle dirseğimin arasına sıkıştırdım.. Gözlerim hala çileden çıkmış Zeyno'nun üstündeydi.. O da aynı benim gibi bol bir tişört, tayt giymiş, saçlarını tepeden topuz yapmıştı.. Küçük yüzünün her yanına dağılan saç tutamları, kırılgan, naif yapısıyla küçüklükten beri değişmeyen al yanaklarıyla... Ah, arkadaşlarımın hepsi çok, çok güzeldi.

DİP VE GÖKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin