Keyifli okumalar dilerim 🥂◾
Adeta bir tuval gibi şehri kızıla boyayan güneş, ufukta çoktan batmış, yerine tan ağrırcasına ağır bir hava bırakmıştı... Oysa ki saat akşamın altısıydı, vakit erkendi, nefes almak bu vakitlerde daha çok çekilmezdi...
Adımlarım, ağır ağır sokağımıza döndü.. Yaşadığım cehennemin tam ortasına, penceremi açtığımda çarprazımda dikilen binaya, o binanın beton duvarları arasında yaşanan hayata, o insanlara... Gözümün önündelerdi, kulağım onları duyuyordu, benim evimin önüne ev dikmişti.. Benim ömrümün üstüne sevda dikmişti.. Göğsüm titrek bir nefesle havalandı, bu dünyadaki bütün oksijeni çeksem de ciğerlerime, yetmiyordu.. Benden nefesimi almışlardı..
Siyah spor ayakkabılarımın ucuna gelen kırmızı, futbol topuyla gözlerimi gün batımından aldım, o kadar uyuşmuştum ki.. O kadar aptallaşmıştım ki.. Kendime çok yabancıydım, bir insanın kendine yabancı kalması ne demekti?
"Dilan abla!" diye bağırdı Yusuf, Cennet'in kardeşi... Ablasının küçük bir kopyasıydı. Kahverengi gözleri, kahverengi saçları, güzel yüz hatları ve her zaman asabi duruşu... Elleriyle ayağımın ucundaki kırmızı topu işaret etti, bakkalın önündeki meydanda, yedi sekiz arkadaşıyla birlikte her zaman futbol oynarlardı.. Hatta Müberra teyzem, seslerinden şikayetçi olup toplarını çoğu kez keserdi.. "Abla topu atar mısın? Ama bana at?"
"Hayır abla bana at!" Göksu, ellerini heyecanlı heyecanlı açarak kendisini işaret ettiğinde hafifçe gülümsedim. Çok güzellerdi, içimin yangınını bana biraz olsun unutturacak kadar güzel ve dertsizlerdi..
Topa, hızlı olmayacak şekilde vurup onlara gönderdiğimde bir an için bozulan dengemle birlikte elim hızlıca yanımdaki duvara yaslandı.. Kirpiklerim ağırca kapanıp açıldı, işte bu hale getirmişti beni bu yıkım.. Başım dönüyordu, vira midem bulanıyordu, vücudumun her yerimde irili ufaklı morluklar vardı.. Çok üşüyordum, ellerim hep soğuktu, hiç yemek yiyemiyordum ve en kötüsü... Uyuyamıyordum artık.. Gece, benim kabusum olmuştu..
Durdum bir müddet.. Okul çıkışı, serin bir ilkbahar gününün ikindisinde, saçlarım rüzgarlarla salınırken durdum, durdum, durdum.. Evime giderken ölüme gider gibiydim.. Evimin dibine ev dikmişti.. Evimin dibine yuvasını kurmuştu.. Her akşam eve gelişini, apartmanlarının dış kapısınının kapanma sesinden anlıyordum.. Bana her gece, eve gelişini ezberletiyordu. Onlara dönük pencereme küsmüştüm, ona dönük kalbimi parçalayamıyordum ama...
Dudaklarımdan çıkan derin bir oflamayla omuzlarım düştü.. Bir hafta oldu o evleneli, bir asır kadar etki bıraktı üstümde. Beni zehirleyen zaman, hızlı değil aksine çok yavaştı. Saatleri sayar olmuştum, zamanla geçer diyordu herkes.. Zaman geçsin, onun acısı da zamanla birlikte akıp gitsin istiyordum.. Akmıyordu, gitmiyordu, geçmiyordu..
Elimi dayandığım duvardan çekerek ileriye doğru büyük bir adım attım.. Derken, benimle aynı anda bir adım daha atıldı, tam karşımdan... Gözlerimin kararması, kokusunun çepeçevre etrafımı sarması ve hissettiğim ağır varlığıyla Hakan, birden bire bu sokak başında dikildi önüme.. Siyah pantolonu, siyah tişörtü, siyah spor ayakkabıları... Belindeki silahına çarptı gözüm ilk önce, ardından ağır ağır, engel olmaya çabalasam bile özlemin verdiği dayanılmaz hisle, göğümü yakan adamın yüzüne doğru kaldırdım başımı...
Gök titredi o an.. Yemin ederim sanki yıllarca görmemiş gibi göğsüme sığmadı nefesim, çenem titrediğinde, ellerim cansızca iki yanıma düştü, dudaklarım aralandı... Gözleri, ifadesiz bir suretle dolandı suratımda, sert yüz hatları bana hiç olmadığı kadar yabancıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP VE GÖK
Ficção GeralAydın Mahallesi kitabındaki Dilan'ın hikayesidir. Olayları daha iyi anlamak için Aydın Mahallesini okumadan başlamayınız🍒