4 - karanlık kuyunun ışıklarını yak

1.3K 191 69
                                    

Sanki küçük, karanlık ve camsız bir odada kapana kısılmışım gibi hissediyorum. Duvarlar gitgide üstüme geliyor; kaçsam kaçamam, bağırsam sesim çıkmaz. Ne yaparsam yapayım üzerime gelen duvarları durduramıyorum ya da yavaşlatamıyorum. Burada sıkışıp ölmekten delice korkuyorum.

"Baekhyun."

İçimi saran ve damarlarımda aktığını hissettiğim o zehirli his, beni işte böyle alt ediyor. Yapayalnız ve sıkışmış hissettiriyor, tam da o karanlık odaya kapana kısılmışım gibi. Çaresiz ve silahsız bırakıyor, hiçbir çıkış imkanı sunmuyor. Ne uğruna savaştığım hakkında en ufak bir fikrim yok, tek bildiğim bir süredir buna devam ettiğim. Durmak istesem de durmayı başaramıyorum.

"Baekhyun?"

Bazen hayattaki bütün renkler kaybolmuş gibi hissediyorum. Sadece siyah ve beyazdan ibaretmişiz gibi. Renkleri kim neden aldı bilmiyorum, neden böylesine karanlık bir dünyada hapis kaldığımı da öyle. Renklerin kaybolduğunu bilen tek kişi olduğumu sanıyorum çünkü kimse onları aramıyor. İyi de niye? Anlayamıyorum işte. Neden herkesin siyah beyaz bir dünyayı bu denli benimsediğini ve renkleri unuttuğunu anlayamıyorum. Çünkü ben bu dünyayı benimseyemedim. Çünkü ben renkleri unutamadım. Keşke unutsaydım, diğer herkes gibi.

"Baekhyun beni duyuyor musun?" Sanki bir rüyadan uyanır gibi oturduğum yerde irkildiğimde Minseok korkarak yüzüme baktı. "İyi misin? Dalgın görünüyorsun." Kafamı sallayıp onayladım onu.

"Baek," Jongin'in bana seslendiğini duyunca ona doğru baktım. "Sehun'a bir şeyler söylemek ister misin? Bizi pek dinlemiyor da."

"Jongin, buradayım farkında mısın?" Hemen yanımda duran Sehun masaya yüzünü dönmeden cevap verince kaşlarımı çattım. "Ayrıca çocuk muyuz biz? Neden Baekhyun'a şikayet ediyorsun beni?"

"Laftan anlamıyorsun da ondan." Minseok lafa atıldı. "On saattir önüne dön diyip duruyoruz. Hangimizi dinledin Sehun?"

"Sizi dinlememişim, Baekhyun söyledi diye hemen dinleyecek miyim yani? Gerçekten komiksiniz." Sehun'un sesindeki sitemi hissetmemek imkansızdı. "Üstelik önce o başlattı. Beni değil onu suçlayın."

"Sehun çocuk muyuz biz?" dedi Jongin, Sehun'u taklit ederek. "Oyun mu oynuyoruz burada?"

"Sizi bilmem de Junmyeon oynuyor gibi duruyor." dedi Jongdae yüzüne iyice yerleşmiş alaylı gülüşle.

"Kes sesini Jongdae." Minseok sessizce uyarırken Sehun omuz silkti. "Beni rahat bırakın da yemeğinizi yiyin."

"Sehun, bir kere de dinle be oğlum!" Jongin yarı sinirli bir sesle ona kızınca gözlerim Sehun'a kaydı. Gözlerinden çıkan ateşi işte o zaman fark ettim. Ateşlerin tek hedefi on metre kadar ileride oturan Junmyeon'du. Junmyeon, onunla aynı masada oturan Yixing ve Chanyeol'ün muhabbetini asla dinlemiyor gibi gözüküyordu. Oturduğu sandalyeye iyiden iyiye yayılmış, alayla Sehun'u süzüyordu. Yüzünde utançtan eser yoktu. Etkilendiğimi itiraf etmeliyim; cehennem gibi bir ortam vardı, herkes ateş püskürüyordu. Ama bu adam sanki cehennemin ta kendisiymiş gibi rahattı.

"Sehun, inadın hiç sırası değil, çocuklar haklı." dedim uzun bir sürenin sonunda. Aklım yeni başıma geliyordu.

"Şu an onun suratını dağıtsam bile kendime gelemem."

"Sehun," dedi Minseok sabır dilercesine. "Paylaştığımız ortak alanlar olduğunu unutuyorsun. Bu yaptığın şey hepimizi olumsuz etkiler."

"İyi ya işte," dedi Jongdae. "Belki haddini bildirir Sehun- Ah, acıdı ya!" Minseok, Jongdae'nin karnına dirseğini geçirmişti. "Saçmalama istersen Jongdae."

iyiyi anlamlandırma safhası // chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin