6 - karşımda mısın yanımda mı

1.3K 182 116
                                    

Benim tam manasıyla en dibi gördüğüm an, bir öğleden sonrası annemin Sun'a hamile olduğunu öğrendiğim zamandı. Annem ve babam beni karşılarına alıp bu haberi verdiklerinde on bir yaşındaydım. Yüzlerindeki ifadeyi görmeliydiniz, sanki ilk defa bu hissi tadıyormuş gibi heyecanlılardı. Onları öyle görünce öfkeden çıldırdığımı hissettim, bunu asla kabul edemeyeceğimi söyledim. Haykırdım, bağırdım, kırıp döktüm. Babamın bana sarılıp beni yine de seveceklerini söylemesini bekledim. Bu hiç olmadı. Bana eşek kadar bir çocuk olduğumu ve artık daha aklı başında davranmam gerektiğini söylediler. Ama kimse anne ve babamı karşısına alıp, "Aklınızı başınıza alın ve oğlunuzla düzgün iletişim kurun." demedi.

Sadece iki gün sonra, bebeğin bir virüs olduğuna kendimi ikna ettiğim sıralarda, tüm kasaba beni konuşuyordu. Anneme gelen tebriklerin hemen arkasına teselliler sıralanıyordu çünkü ben Byun ailesinin iflah olmak nedir bilmeyen üyesiydim. Sokakta anne ve babamı gören tüm kasabalılar, "Kötü bir oğlun olabilir ama güzel bir bebeğin daha olacak." diyorlardı. Kötü değildim, işin aslı hiç de olmamıştım. Beni üzen de buydu, keşke kötü olsaydım da tüm bu lafları boşu boşuna söylemiyor olsalardı. Ben sadece yaramaz bir çocuktum, biraz da şımarıktım. Bana özgürce davranma lüksünün verilmediğini anladıktan sonra şımarıklığım yerini dik başlılığa bıraktı, haylazlığım da kayboldu.

O dönemler dikkat çekmek için elimden geleni yapsam da hep ters tepti. Gitgide gözlerinde daha da kötü bir hale geldim, kasaba efsanelerindeki gölde yaşayan dev yılan balığı bile benden daha az korkutucuydu. Tam da bu yüzden, tüm kasabaya olan nefretimi Sun'dan çıkardım. Onu asla sevmeyeceğime dair yüzlerce hatta binlerce yemin ettim. O bir hırsızdı, benim olan tüm özgürlükleri ve imkanları çalmıştı. Anne ve babamı benden almıştı.

Ben sürekli olarak bunları düşünüp daha doğmamış olan bebeğe kızarken çok daha kötü bir şey oldu. 6 Mayıs sabahında, kalkıp tüm odamı topladığım ve en güzel kıyafetlerimi giydiğim sırada annemin acı dolu sesini duydum. Babam onu apar topar hastaneye götürdü ve akşamına Sun doğdu. On ikinci yaş günümü tüm kasabanın elektrikleri kesildiği için karanlıkta ve yapayalnız kutladım. Babam, annemin başında beklerken evde unuttuğu beni bir an bile hatırlamamıştı. Tek arkadaşım olan Sehun da cezalı olduğu için evden çıkamamıştı. Mumlarını üfleyip dilek dileyebileceğim bir pastayı bırakın, evde bayat fıstıklı kurabiyeler dışında yiyecek bir şey bile yoktu. Fıstığa da alerjim vardı.

"Aman tanrım! Baekhyun ayağına ne oldu?" Minseok kapıyı açar açmaz kocaman gözlerle Jongin'den destek alan bana baktı.

"Sana da merhaba Minseok." dedim sahte bir gülümsemeyle.

"Derste düştü ve bileğini burktu," diye açıkladı Jongin. "Birkaç gün yormazsa hemen düzelir." Minseok hala gelişigüzel sarılmış bileğime bakıyordu.

"Şey Minseok, belki iyi bir ev sahibi olup içeri davet etmek istersin bizi."

"Üzgünüm, içeri geçin. Sehun balkonda." Minseok geri çekildi, ben de Jongin'in yardımıyla içeriye girdim.

"Sehun'un ne işi var balkonda? Hava buz gibi."

"Güneş var diye yazın geldiğine inandırdı kendini. Beni de işlerine alet ettiği için şimdi şişme montla oturuyoruz balkonda." Jongin'le birlikte müzik sesinin geldiği balkona doğru yürümeye başladık.

"Salak bu çocuk."

"DUYABİLİYORUM SENİ!"

"DUYABİLMEN İÇİN SESLİ SÖYLEDİM ZATEN!"

Balkonun kapısına kadar gelmemize rağmen onun yaptığı gibi bağırarak karşılık verdim. Minseok haklıydı; güneş sanki gökyüzüne süs olarak konulmuştu, hiç ısıtmıyordu. Sehun yeşil bir minderin üzerinde siyah şişme montuyla oturuyor ve American Honey dinliyordu. Bu onun adetidir, her mevsime özel şarkıları vardır. Yaz aylarını süsleyen çalma listesinin olmazsa olmazlarından biri de American Honey'dir.

iyiyi anlamlandırma safhası // chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin