*17* Keegan

2.6K 172 48
                                    

Hikayeyi çoook uzun bir müddettir yazmıyordum. Cidden bunun için üzgünüm. Ama ilhamım, bu hikaye için beni terk etmişti. Ve dün, geri geldi. Aslında bir geri dönüş kararı almıştım. Nazlı sayesinde. Dönüş kararını beynime o sokmuştu. Ve dün, duvarıma yazılan bir yazı sayesinde "Ne yapıyorum ben?" dedim. Sonra Damla'yla konuştum. O zaten hiçbir şey yapmasa bile bana ilham verebildiği için, birden her şey beynimde mantıklı bir yere geçti. Sonra yazdım. Ve şu an da yayınlıyorum. Bekleyen, herkese teşekkür ederim cidden. Şu an okuyan herkese daha çok teşekkür ederim. Hepinizi çok seviyorum. Umarım bölüm yayınlamaya seri bir şekilde devam ederim. 

Multide Keegan'ı göreceksiniz. Onun  tipini hafızanıza kazısanız iyi olur. Çok uzun bir müddet göreceksiniz gibi ;) 

Birine karşı, hiç kimseye karşı hissetmediğin duygular hissetmek zordur. Başta bu duygulardan korkarsın. Sonra hoşuna gider ve o duygularla yaşamayı öğrenirsin. Ama öyle bir an gelir ki; kendini o duyguların içinde boğulurken bulursun. Duyguların kocaman bir bataklıktır ve sen, her geçen gün o bataklığa daha çok batıyorsundur. Asıl can alıcı nokta şudur ki; o bataklıktan kurtulma şansın varken sen bataklığa gömülmeyi tercih ediyorsundur. Hem de bir hiç uğruna...

Ben bataklıkta olmaktan memnundum. Her geçen gün daha çok batmaktan da memnundum. Hayatım altüst olmuştu ve acı çekiyordum. Ama bu beni memnun ediyordu. Acı beni güçlü kılıyordu. Çektiğim acının bin katını O'na yaşatmak için bekliyordum. Doğru zaman geldiğinde ve ben hamlemi yaptığımda ondan geriye hiçbir şey kalmayacaktı. Kalbini söküp alacaktım. Tıpkı onun bana yaptığı gibi...

O Çin yemeği vukuatından beri, onu iki ay kadar bir süre boyunca görmemiştim. Sadece somut olarak tabii... O olaydan sonra her gün kâbus görmüş ve hiçbir zaman tam anlamıyla uyuyamamıştım. Yolda yürürken hep ona benzer birilerini görüyor, O sanıyor, kitlenip kalıyordum. Birisi bana seslenirken, sanki onun sesini duyuyordum ve karşımda onu bulmak umuduyla etrafıma bakınıyordum. Duygularım, bana ne kadar acı çektirse bile değişmiyordu. Hâlâ onu çok seviyordum.

Ve bugün yine uyuyamamıştım. Gördüğüm kâbus, terler içinde uyanmama sebep olmuştu. İki aydır, aksatmadan aynı kâbusu görüyordum. Beni bırakıp gidiyordu. Gerçekte de bırakıp gittiği gibi...

Televizyondaki çizgi filme odaklanmaya çalıştım. Ama beynim, çizgi filme odaklanamayacak kadar dolu ve yorgundu.

Annemler bir ay önce eve dönmüş, evde birkaç gün geçirdikten sonra tekrar tatile gitmişlerdi. Onları evde tutmak çok zordu. Aslında tutmak isteyen de yoktu, olmamalarına alışmıştım. Çevremde kimsenin olmamasına alışmıştım. Doniya ve Thomas bile beni boşluyorsa, kimsenin benimle ilgilenmemesine şaşmamalıydım. Zaten hiçbir zaman yanımda abim dışında kimsem olmamıştı. Onun da artık Doniya ile benden daha çok görüştüğünü sayarsak, çevremde kimse kalmamıştı.

Thomas ile Doniya'nın ilişkisi mükemmeldi. Mutlulardı. Eğleniyorlardı. Birbirlerini seviyorlardı. Hatta şu an Thomas evde değil, Doniya ile birlikteydi. Gecenin ikisinde. Kesinlikle ne yaptıklarını hiç merak etmiyordum.

Kanepeden kalktım ve ayaklarımı yere sürüyerek mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa girince ışığı yaktım ve buzdolabına yönelip kapağını açtım. Yiyebileceğim ne var diye bakınıyordum. Bir şey bulamayınca dondurucuyu açtım ve karşıma kocaman bir çikolatalı dondurma kutusu çıktı. Kutuyu elime alıp dondurucunun kapağını kapattım. Çekmecelerden birini çekip bir kaşık çıkardım ve çekmeceyi kalçamla kapadım. Ardından tekrar güzel kanepemin bulunduğu salona geçtim.

Kendimi kanepeye attım ve dondurma kutusunun kapağını açtım. Elimdeki kaşığı dondurmaya sapladım ve sonrasında dondurmayı bir güzel yemeye başladım.

I Know You Want MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin