fabian secon, what do i live for
*
Yağmurlu havaların, kışın, sonbaharın zihin kıyameti olurdu. Soğuklarla birlikte hüzünler silsilesi dünyanın etrafını sarar ve sinsi bir gülümsemeyle ben geldim derdi sanki. Yoongi zihnindeki sesleri ilk kez bu kadar gürültülü ve karmaşık duyuyordu. O kadar hızlı adımlar atıyordu ki cebindeki yara bantları yerlere saçılıyor, yüzüne soğuk dalga dalga çarpıyordu. Min Yoongi o gün çok üşüyordu.
''Bazen onları görüyorum biliyor musun? Caddede yürürlerken, bir yerlere yetişmeye çalışırlarken ya da bir kahvecide birlikte kahve içip sohbet ederlerken,'' dedi Jimin kırgın sesiyle, her zamanki gibi parmaklarıyla oynuyor ve avuçlarındaki papatyalarını yere düşürüyordu. ''Sonra napıyorsun?'' diye sordu Yoongi. Jimin bir süre ellerine bakmaya devam etti.
''Yanlarına gidip konuşmak istiyorum ama sonra vazgeçiyorum. Caddedeyken önümden geçip gidiyorlar, bir yere yetişmeye çalışırken omzuma çarpıp geçiyorlar ve kahve içip sohbet ederken kimseyi duymuyorlar. Beni hiç görmüyorlar.''
''Acımasızlarmış,'' dedi Yoongi. Jimin başıyla onayladı.
''Öyleler.''
Yoongi en son ne zaman sendelediğini hatırlamıyordu, ilkokula mı gidiyordu? Ayakları en son ilkokulda mı birbirine dolanmıştı? Ona çelme takan Jimin miydi?
Jimin çiçeklerinden daha mı çok seviyordu Yoongi'yi?
''Ceplerimde hep papatya taşıyorum ama en sevdiğim çiçek menekşe, çünkü kokusu bana çok şey hatırlatıyor,'' Yoongi gözlerini Jimin'in gülümseyen çehresine çevirdi. Tek kaşı kalkmıştı. ''Menekşeler kokar mı?''
''Büyüsü de orada ya!'' diye şakıdı Jimin. ''İlk kokladığında kokusunu alamıyorsun ama birden beliriveriyor ve zihnin menekşe kokusunu hiçbir zaman hatırlayamadığından her seferinde ilk kez kokluyormuşsun gibi hissediyorsun. Menekşenin kokusu bir beliriyor bir kayboluyor.''
Parkın girişinde aniden durdu Yoongi. Kafasındaki bütün sesler sustu, zihnindeki canavarlar durdu. Park Jimin ağacın altında, kolları göğsünde bağlı ve gözleri kapalı öylece oturuyordu. Kaç dakika öyle durdu bilmiyordu, hava ne kadar soğuktu artık algılamıyordu. Zihninde dolaşan şeyleri kavrayamıyordu, Min Yoongi ne yaşıyordu?
Yavaş adımlarla ilerledi Jimin'in yanına, kalbi çok hızlı çarpıyordu.
''Yaralarına yara bandı yapıştırırsan iyileşmez ki,'' dedi Jimin Yoongi'nin gözlerine inanamaz gibi bakarken. ''Dikiş atılmayan derin yara hiç kapanır mı? Yara bandıyla üstünü kapatıyorsun sen yalnızca.''
Jimin yaklaşan silüetin farkındalığıyla gözlerini açtı. Kırgın bakışları metrelerce öteden bile fark ediliyordu. ''Neden gelmedin? Seni çok bekledim.''
Yoongi bir tuhaflık aradı, uzunca Jimin'in üstünde gezdirdi gözlerini. Bir şey olmadığını fark edince rahatlayarak nefes verip kendini yorgunca ağacın diğer tarafına attı ve sırtını ağacın gövdesine yasladı. O kadar yorgundu ki, Jimin'in ona gülümsediğini fark etmemişti.
''Beyaz papatyalar, mor menekşeler, kırmızı güller... Hepsi çok güzeller. Çiçeklerin bu kadar güzel olması garip değil mi? Zaten kısacık ömürleri yokmuş gibi dalından kopardığın an ölüveriyorlar. Ceplerimdeki papatyalar bana küsüyorlar mıdır?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trouvaille
Fanfictiondünyaya yakışmayan çiçeklerim yalnızca avuçlarında can bulsun. * to; 1felicio