maria mena, just hold me
*
İki seferdir eve ceplerim boş dönüyordum. Cebimde çiçeklerle dolaşan ben, ikidir çiçeklerimi birisine hediye ediyordum. Farkında bile değildi belki çiçeklerin benim için ne kadar önemli olduğunun. Kendime kızıyordum bu yüzden, arkadaş edinmeye bu kadar aç mıydım gerçekten? Neden bu kadar heyecanlıydım? Bu korkunçtu. Kendi kendime gayet güzel arkadaşlık ediyordum, beni benden iyi kim dinleyebilirdi ki?
Neden böyle davrandığımı bilmiyordum, düşünerek hareket etmediğimin farkındaydım ve bu enerjimi düşürüyordu. Parka doğru ilerliyorken az önce kendimi ölümüne azarlayan iç sesim yok olmuştu, kalbimin sesi kulaklarımda, zihnimde dönen kelimeleri bir bir yakalayıp anlatacak bir şeyler oluşturmaya çalışıyordum. Fakat onu ağacın altında oturur vaziyette gördüğüm an, zihnimdeki kıyamet bir anda kesildi. Başı ağacın gövdesine yaslı, kolları göğsünde bağlı ve gözleri kapalı bir vaziyette duruyorken, yanına nasıl oturmam gerektiğini bilemedim. Belki de rahatsız edilmek istemiyordu?
Ondan birkaç adım uzakta öylece dikilirken, bir anda konuşmasıyla irkildim. ''Otursana, neyi bekliyorsun?'' dedi kalın sesiyle. Aramıza büyük bir boşluk bırakarak yanına oturduğumda çok gergindim. Kapalı gözlerinden cesaret alarak ona baktığımda nefesimi tuttum.
''Neden bu kadar yalnızsın?''
Gözlerini açmadan sorduğu soru bocalamama sebep olurken gözlerini hafifçe aralayıp bana baktı. Hani ona bir şeyler anlatacaktım, neredeydi zihnime gömülmüş o çatallı sesler? Göz temasımızı kesip ağacın diğer tarafına kaydım yavaşça. İlk tanıştığımız günkü gibi birbirimizi görmeyecek bir pozisyondaydık. Ağacın bir tarafında o, diğer tarafında ben oturuyordum.
''Yalnızlık kötü bir şey değil ki.''
Onu görmüyorken daha rahattım, rahat bir nefes verip sakinleştim. Onun gibi başımı ağacın gövdesine yasladım.
''Yalnızlığın kötü bir şey olduğunu söylemedim,'' dedi. ''Yalnızlık değerlidir, fakat sen biraz abartmış gibisin. Hiç arkadaşın olmadı mı?''
Kaşlarımı çattım. Birisi hakkında hiçbir şey bilmeden böyle konuşmak kolay mıydı? Arkadaşlığımız için bedenimin içinde dolaşan heyecanım soldu bir anda. ''Beni tanımadan abartıp abartmamam hakkında yorum yapamazsın.''
Cevap vermedi. Yıllar sonra arkadaş edindin ve onu ilk düzgün sohbetinizde kendinden itmek mi istiyorsun Jimin? Bırak istediği gibi konuşsun. Saniyeler içerisinde sakinleşip yerimde kıpırdandım, sert mi çıkışmıştım? Bir şey bile dememişti aslında. O benim arkadaşımdı, alınganlığım yüzünden kelimelerini seçerek konuşmamalıydı. Bunu istemiyordum.
''Arkadaşlarım vardı,'' dedim sesimdeki bariz panikle. ''Ama uzun bir süredir yok,'' dudaklarımı dişledim sertçe. Yüzündeki ifadeyi çok merak ediyordum, bana kızmış mıydı? Ona biraz çıkışmıştım sanırım. ''Ama sen arkadaşımsın, yani artık var,'' cebimdeki papatyaları çıkardım yine. ''Değil mi? Arkadaşız hala?''
Hayatımda yaşadığım büyük devrimler insanlarla olan iletişimimi kesmişti, çocuk gibi hissediyordum o yüzden kendimi. Onun gözünde bir aptal olmamayı dilemek dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu. Avuçlarımdaki papatyalara baktım öylece, o da bir cevap vermedi bana. Uzun süredir kendimi kıran tek kişi bendim, kırgınlığım kendime olurdu sadece. Başkasına kırılmayı bilmezdim. Fakat o gün, bir adamın sessizliğine kırıldım sessizce. Kendime üzüldüm sonra, konuşmadan beni kırmasına izin verdiğim için.
Papatyalarımı cebime koyup ayağa kalktım, ona bakmadan gitmeyi düşünüyordum ama vazgeçerek ağazcın diğer tarafına uzattım kafamı çekingence. Boş olan yerinde bir tane gül öylece duruyordu.
Ben de gülü alıp cebime koydum.
Bana çiçek mi vermişti?
Bana çiçek vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trouvaille
Fanfictiondünyaya yakışmayan çiçeklerim yalnızca avuçlarında can bulsun. * to; 1felicio