birinci bölüm

557 38 26
                                    

"will solace!" diye bağırdı siyah saçlı zayıf çocuk uçurumun kenarından

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"will solace!" diye bağırdı siyah saçlı zayıf çocuk uçurumun kenarından. yankısını dinlerken gülümsedi ve yutkundu, bağırınca boğazı acımıştı.

"nico di angelo!" diye bağırdı sarı saçlı renkli çocuk hemen yanında. o da yankısını duyunca gülümsedi ve yanındaki tatlı çocuğa döndü. "seni seviyorum mcdonald's prens'i." dedi birden.

siyah saçlı bir süre durup gülümsedi. "ben de seni seviyorum doktor." doktor kıkırdayarak onun beline sarıldı. prens ince parmaklarını güneşin öptüğü saçlarda gezdirdi. ne kadar kusursuz, ne kadar ilahi...

"buraya tekrardan gelelim nico," diye fısıldadı doktor. "burasının apayrı bir havası var."

nico başını sallarken doktor belinden çekildi ve yanaklarına koydu ellerini. "zamanı kontrol edebilseydim zamanı durdurup sonsuza kadar seninle burada böylece kalabilirdim nico." nico onu tutan ellere ufak öpücükler kondurdu. "bunu zamanı durdurmadan da yapabiliriz will."

ikisi bir süre birbirlerine baktılar. sonra bakışları gözlerinden dudaklarına kaydı. oldukça temkinli bir şekilde eğilen will, ellerini nico'nun beline koydu. nico ise kollarını will'in omzuna atarak aralarındaki mesafeyi kapattı.

akşamüstünün romantik kızıllığından mıdır, bilmiyordu ama nico bugün her zamankinden daha tatlı gelmişti will'e. dudakları sanki kırılmaması gereken antika bir parça gibiydi. aslında tepeden tırnağa onu narin buluyordu ve kırılmaması için elinden geleni yapıyordu. ah, onu o kadar çok seviyordu ki bunu nasıl tarif edebileceğini bile bilmiyordu.

arkada patlayan havai fişek ile birbirlerinden yavaşça ayrıldılar. aşağıdaki kasabadan müzik sesleri yankılanıyordu. "ne festivaliydi bu?" derken will'e döndü nico.

"unuttum." bileğinden tutup yürütmeye başladı onu. "gidip bakalım."
"kalabılığı sevmediğimi biliyorsun will." yine de will'in adımlarını takip etti.

"eğer birbirimize odaklanırsak orada sadece sen ve ben olacağız. bana güven." saçlarını geriye attı will.

"hm, peki. denemekten zarar gelmez sanırım."

•••

will gerçekten de haklıydı. gözlerini ondan ayırmadan müzik eşliğinde dans ediyorlardı. pekâlâ nico etrafta insanlar varken dans edemezdi ama will parıl parıl gözleriyle onu ikna etmeyi başarmıştı.

"harikasın!" diyerek kahkaha attı will. nico kızararak başını çevirdi. "lütfen utandırmayı keser misin?"

"elbette prensim." will kıkırdayarak onun koluna girdi.

kahkahası, hareketleri, tenime dokunduğu her an... o kadar kusursuz ki tıpkı bir tanrı gibi. onun kiraz pembesi dudaklarının tadına yeniden, yeniden bakmak istiyorum.

"hey, will. sakin bir yere mi çekilsek?"
"neden? güzel gidiyordun."
"ben çabuk yoruluyorum." will duraklayıp hafifçe kaşlarını çattı.
"kan şekerin mi düştü prensim?"
"hayır-"

ince bir güm sesi kulaklarını delip geçti. iki saniye sessizlik sonrasında etraftan çığlıklar yükselmeye, insanlar koşuşturmaya başladı.

will boşalan kalabalığın arasında bir yere bakıyordu. "sen git, geleceğim!"

"şaka mı yapıyorsun sen!" diye bağırdı nico. "kahramanlık oynamak yok!"
"orada bir yaralı var! ölüme terk edemem!"
"zaten polisi ve ambulansı çağıran çağırmıştır!"
"onların gelmesi ne kadar sürer bilmiyoruz bile! otele git, ben geleceğim!"

ondan hızlıca ayrılıp kalabalığın tersine doğru koşmaya çabaladı will. nico bir süre durup o da will ile aynı yöne yürümeye başlamıştı ki hızlıca kendisine çarpan iri yarı bir adamdan dolayı yere düşmüştü. daha kalkamadan ikinci kez yere yapışan nico kafasını kaldırım taşına vurdu. onun için gökyüzü, yıldızlar söndükten sonra yere alçalıyormuş gibiydi. ikinci silah sesini çok uzaklardan duymuştu.

remember me'solangeloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin