dördüncü bölüm

283 27 24
                                    

kutudan bir sürü şey çıkmıştı, varlığını unuttuğu mitoloji kartları (bunların will'de ne aradığını bilmiyordu), will'in ikinci sınıf tıp kitapları, bir stetoskop, bir sürü dvd, bir kutu altın sim (neden will'in bir kutu sime ihtiyacı olduğunu bilm...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kutudan bir sürü şey çıkmıştı, varlığını unuttuğu mitoloji kartları (bunların will'de ne aradığını bilmiyordu), will'in ikinci sınıf tıp kitapları, bir stetoskop, bir sürü dvd, bir kutu altın sim (neden will'in bir kutu sime ihtiyacı olduğunu bilmiyordu), siyah bir yüzük ve mcdonald's kutusu -içi elbette boştu.

her şey onun için merak edilesiydi. mcdonalds kutusunu kenara koyup kitapları çıkardı. rastgele bir sayfa açtı. kas fizyolojisini anlatan sayfaları inceledi. latince kelimelere baktı ve daha sonrasından omuz silkerek kapattı. diğer kitabı eline aldı. bu biraz daha hırpalanmıştı ve kitabın içinden notlar fışkırıyordu.

alttan kareli ufak bir kağıt düştü. kitaba geri koyacakken üstünde yazan "nico♡"  yazısıyla duraksadı. will onu gerçekten seviyor olmalıydı. keşke o da onu eskisi gibi sevebilseydi. ah, kader tanrıçaları onları böyle ayırmaya karar vermişti. kader tanrıçalarına küfretti mırıldanarak.

kağıdı kitap yerine komodinindeki çekmeceye koydu. kutuya geri dönüp dvdleri çıkardı. call me by your name, life is beautiful, titanic, garip bir süperkahraman filmi kick-ass ve biraz tarihi-mitolojik biraz da tam nico'ya göre korku filmleri.

dvdleri kenara koyup yüzüğü aldı. bu nico'nun yüzüğüydü. bunun will'de ne işe yaradığını bilmiyordu. parmağına taktı ve mitolojik kartlarını inceledi. nasıl oynanıldığını hatırlıyordu. belki de bir ara frank ile oynamayı denemeliydi. ya da will'in mezarında tek başına oynamalıydı.

will ile neler yaşadığını öğrendikten sonra tabi ki de.

kartları çekmecesine koyup eşyaları kutuya yerleştirirken dvdlerden birisini alıp yatağına tırmanıp bilgisayarını açtı. dvd kutusundaki dvdyi çıkarıp üfledikten sonra bilgisayara taktı. izleyeceği şeyin film olmadığını fark etse de kapatmak istemedi.

[12:09 16.03.××]
"nico!" will elindeki kamerayla odaya daldı. siyah perdelerden ötürü odaya hiç ışık girmiyordu ki bu will için korkunçtu.   yatağa gidip yorganı kenara fırlattı ve nico'nun bacaklarından tutup çekti.

kıvranmaların ardından nico doğrultu ve birkaç küfür mırıldandı. "ağzını topla iskelet çocuk. kahvaltı vakti." will kıkırdayıp nico'nun saçlarını karıştırdı.

başkasının aşk hayatını izliyor gibiydi, hatta bazen utanıyordu da.

will, nico'nun burnunu buplayıp yanaklarına un sürdü. nico başını iki yana sallayıp unları eliyle silmeye çalıştı. başta tam anlamıyla cinnet geçirecwk gibiyken durup will'in kahkahalarına katıldı.

ah, ikisi ne kadar mutluydu.

gün batımında will güneş gözlüğüyle evin terasında sandalyeye oturmuş müzik dinliyordu. nico bu sefer videoyu çekendi. terasın kapısından içeri girip will'in arkasından boynuna dolandı. will kulaklığını çıkarırken nico müzikçalardaki şarkıya baktı. "ne kadar depresifsin."
"senin şarkıların çok mutlu değil mi nii-co?"
"benim şarkılarımın bu konuyla alakası yok."
"ah evet, var. bak bence bunu denemelisin belki düğünümüzde çalabiliriz." kulaklığı niconun başına taktı. nico kaşları çatılı bir şekilde dinledikten sonra kulaklığı çıkardı.

"şarkı tarzım değil. ama belki düğünde çalabiliriz."
"yani evlenebileceğimizi söylüyorsun?"
"will, bilmem kaç yıldır sevgiliyiz." nico iç çekerken will kıkırdadı ve kamerayı aldı. "biliyor musun, gün batımında sevdiğin insanla öpüşürsen tüm negatif duygularından kurtuluyormuşsun."
"fırsatçı," dedi nico kıkırdayarak.

"ben de seni seviyorum mcdonald's prensi."

kamera birkaç dakika daha günbatımını çektikten sonra kapandı.

nico garip hissediyordu. yorganına sarıldı ve gözlerini kapatıp bu gömülmüş anıları bulmak için zihnini kazmaya başladı. o sırada tanıdık bir duyguyla nefesi kesildi.

remember me'solangeloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin