will huzursuz bir şekilde uyuyordu. en azından nico öyle hissediyordu camın arkasından baktığında. ayağa kalktığından beri arada başı dönüyordu ve dengesini sağlamakta zorlanıyordu ama bundan şikayetçi değildi.
fotoğraftaki will ile hasta yatağında yatan will'in arasında dağlar kadar fark vardı ama nico'ya göre hâlâ bir tanrı kadar muhteşemdi, her ne kadar onunla neler yaşadığını hatırlamasa bile.
"merak etme," dedi jason omzuna dokunarak, "o iyi olacak. durumu iyiye gidiyor. doktor söyledi." nico elindeki boş kraker paketini sıktı. "ya beni eskisi gibi sevmezse? ya onun için eski ben olamazsam?"
"will seni her türlü kabul edecek." jason gülümsemeye çalıştı ve kolunu nico'nun omzuna attı. "onun için adın nico di angelo olsun yeter." nico gülmeye çalıştı ama kalbindeki boşluk will'i gördükçe arttığı için nefes almakta bile zorluk çekiyor gibi hissediyordu. neden zihni will'i hatırlamakta direniyordu ki?
jason'ın kolundan fevri bir hareketle kurtuldu."gelirim. lavaboya gitmeliyim. çabuk dönerim." jason'ın konuşmasına izin vermeden yürümeye başladı.
°°°
aynada kendine bakıyor, bazen bir sağa bir sola yürüyor, belki gözleri bile dolmuştu. aklından sadece will geçiyordu. gülüşü, suratı, mükemmelliği... mcdonald's prensi , mcdonald's prensi, mcdonald's prensi... kafasını kaldırıp sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken aynada bir kez daha kendisiyle göz göze geldi. yansımasındaki değişikle geriledi. will. sapasağlam ona gülümsüyordu ve kollarını açmıştı. "w-will?" nico arkasına döndüğünde kimse yoktu. kalbinin sıkıştığını hissedince mermere dayandı. ah, çığlık atmakta bu kadar zorlanmaması gerekiyordu ama bir şekilde sesini çıkaramıyordu.
titreyen ellerini ve solgun yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra biraz daha rahatladığını düşündü. şimdi gidip jason'a iyi görünmeliydi. eğer biraz daha kalırsa bu sefer jason onun için endişelenecekti. hastane koridoruna attı kendini. duyduğu ilk şey jason'ın "will!" diye haykırışıydı. oraya odaklanacakken yanından hızlıca geçen doktor omuz attı. iki hemşire ile beraber will'in odasına girdiler.
jason saçlarını geriye atıp duruyor bir sağa bir sola yürümeye başlamıştı. nico neler olduğunu ya da dağrusu neler olabileceğini idrak edince bacaklarından göğsüne bir titreme yayıldı. jason'ın yanına koştu ve düşecekken jason'ın kollarından tuttu hızlıca. "neler oluyor jason?!"
jason nico'nun kollarından tuttu. "bilmiyorum, bilmiyorum sadece bir anda titremeye başladı."
nico kaşlarını çattı. "bana onun iyi olduğunu söylemiştin!"
"nico bazen her şey öyle aniden gelişiyor ki-"
"kapa çeneni!" mcdonald's prensi ağladığını yeni fark ediyordu. hıçkırıp jason'ın göğsüne gömüldü. çok yorulmuştu, başı ağrıyordu ve şu an hatırlayamadığı sevgilisi ölüyordu.bir hafta sonra
odasının kapısı belki de dört kez tıklatılsa bile kulaklığında çalan my chemical romance'ın, the ghost of you şarkısına odaklanmıştı. kapısının açılmasıyla dikkatini gelene topladı. kulaklığını boynuna indirdi.
çinli çocuk siyah takım elbisesiyle yas tutmaya hazırdı. "henüz giyinmemişsin."
"gelmek istemiyorum." diye mırıldandı. çinli çocuk duraksadı.
"will'in cenazesinden bahsediyoruz nico."
"neyden bahsettiğinizi biliyorum zaten frank! sadece gitmek istemiyorum. tamam mı? üzgün insan yüzü kaldıracak durumda değilim. beni yalnız bırak." kulaklığını geri takarak değişen müziğin sözlerini yakalamaya odaklandı.frank bir süre daha ona baktı ve daha fazla üzerine gitmemesi gerektiğini düşünerek odadan çıktı. hazel kıvırcık saçlarını düzgünce toplamış, siyah elbisesinin yakasını düzeltiyordu. ikisi göz göze gelince frank başını iki yana salladı. "yalnız kalmak istediğini söyledi."
"ah, küçük kardeşim," hazel başını iki yana salladı, "her şey üst üste geldi. toparlanması zaman alacak." ikisi beraber merdivenlerden sessizce indiler.
nico müziği kapatıp kulaklığını tekrardan boynuna indirdi ve kapıya baktı. cenazeden önce yapması gereken daha önemli bir işi vardı. divandan kalkarak yatağın altına eğilerek will ile ikisine ait kutuyu çıkardı.
önce will'i bulmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remember me'solangelo
Fanficbir saldırı sonucu hafızasını kaybeden nico, zaman geçtikçe yeniden canlanan anılarıyla aslında sadece hafızasını değil her şeyini kaybettiğini anlar. solangelo.